~33.Bölüm~

7K 495 9
                                    

    "Bu gece seni misafir etmek istiyorum Rebekah"   Rebekah ablasının bu nazik teklifini geri çevirmekte pek zorlanmadı.
"Teşekkür ederim Caroline, ancak evimde olmak benim için daha iyi"  Sophie kuşkuyla ona baktı
"Hayatım yalnız kalmanın sıkıcılığıyla başa çıkabilecek misin?"  Sophie'nin bu lafıyla beraber bir kahkaha atmak istedi Rebekah. Bu bir kaç aydır ne türlü acılarla başa çıktığını öğrenselerdi şaşkınlıktan yerle bir olacaklarına adı gibi emindi. Kafasındaki yoğun düşünceler arasından sıyrılırken, sadece küçük bir gülümseme yaydı yüzüne.
"Okuyacak bir sürü kitabım var onları bitirmem gerektiğini düşünüyorum"  Lizy başını iki yana salladı ve
" Hiçbir zaman bu kadar kitap okuduğumu hatırlamıyorum" dedi. Sophie elindeki çay fincanını komidine koyduktan sonra
"Aslında çok da gereği olmadığını düşünüyorum, ne de olsa pek bir yarar sağlamayacak"  deyince Rebekah
"Neden öyle düşünüyorsun?" Diye sordu.
"Bizim görevlerimizin çok açık olduğu ortada. Kocalarımızı nasıl nasıl memnun edebiliriz  konusunu barındıran bir kitap varsa belki olabilir." Diye cevap verdi espri yaptığını düşünüp kıkırdayarak. Lizy alaycı bir tavra bürünerek
"Onun nasıl yazılacağı hakkında bilgi sahibiysen,neden denemiyorsun Sophie" dedi. Kız kardeşi Caroline, Lizy'nin bu sataşmasını  görünce güldü keyifle. Ancak Sophie'nin bu tavırdan hoşlanmadığı bariz bir şekilde görülüyordu. Genç kadın gözlerini kıstı ve
"Buna ihtiyaç duyuyorsan senin için yazmak beni oldukça memnun eder kardeşim" dedi meydan okurcasına. Rebekah biraz sonra patlak verecek bir tartışmayı önceden sezmenin verdiği avantajını kullanarak, konuya el atmanın zamanı geldiğini düşündü.
"Pekala biraz daha kurabiye?" Diye sordu. Rebekah'nın yaptığı bu teklife iki kız kardeş hala birbirlerine sertçe bakarken, aynı anda
"Olur" diye cevap verdiler.

    "Benimle gelmeyeceğine emin misin Rebekah?"  Rebekah kız kardeşlerini uğurlamak için kapının önünde durmuş, Caroline'ın bu teklifini red etmek için hazırlanıyordu ki Sophie ondan önce davrandı.
"Kızı rahat bırakmalıyız Carol, gelmeyeceğini sana defalarca söyledi" Caroline kaşlarını çatarak kız kardeşine baktı.
"Ben bir ablayım Sophie, küçük kız kardeşim için meraklanmam kadar daha doğal bir durum olduğunu sanmıyorum" Lizy hızlı  ve sinirli bir tavırla Sophie'ye bakan ablasının koluna girerek onu sakince çekiştirmeye başladı.
"Bence artık gitmeliyiz ve Rebekah rahat bir nefes almalı"  Rebekah içten içe Lizy'nin ettiği bu laf karşısında memnuniyetle gülümsemek istese de
"O nasıl söz Lizy?" Dedi sesinin sert çıkmasını sağlayarak. Sophie artık bu saçmalığa dayanamadığını belirten el hareketiyle
" Geliyor musunuz ? Gelmiyorsanız söylemeniz yeterli" diye  konuştu. Lizy Caroline'i çekiştirdi.
"Yarın tekrar uğrayacağız  hayatım dikkatli ol"  Caroline da sonunda pes etmişe benziyordu.
"Hoşça kal, sabahtan yanında olacağız" diyerek ona güvence verdi. Rebekah minnettar bir şekilde gülümsedi.
"Hoşça kalın"  Ve üç kız kardeş hala birbirleriyle didişerek onları bekleyen faytonlarına doğru yol aldılar.
Neyse ki sonunda yalnız kalabilmişti genç kadın. Şu an ihtiyacı olan tek şey; pencere önünde oturup yeni bir kitabın yanında sıcak bir papatya suyu içmekti. Gevşemeyi, sakince kitabını okumayı diliyordu sadece. Eh az önce kokusunu aldığı sütlü tatlıdan bir tabak yiyebileceğine karar kılarken, odasına çıkmaya başlamıştı bile.
Ah sessizlik ve yalnızlık diye geçirdi aklından hala merdivenleri çıkarken. Ve galiba ihtiyacı olan tek şey buydu...

***
Kıbrıs...

  Gözlerini kendini zorlayarak açarken, bir anda başına giren ağrıyla ölebileceğini hissetti Klaus. Ağzında sessizce bir küfür geveledi kısık ve yorgun gözlerle doğrulmaya çalışarak.
Tanrı biliyor ya, şu an nerede olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Yine de doğrulmayı başarabildi ve etrafına baktı. Gözleriyle odayı taradıktan sonra, bakışları yanında ipek örtüyle örtünmüş kızıl kadını fark edince dün geceyi hatırlar gibi oldu.
Belki de o kadar içmemeliydi, zira başını ele geçiren bu lanet olası ağrı nedeniyle kafasını koparmak istiyordu.
Genç kadına bakmayı bırakıp yatağından indi ve yerde duran pantolonunu giyerken, bir yandan aynı yerden çekip aldığı gömleğini üzerine geçirmeye çalışıyordu. Sonunda her şeyi hallettiğine karar verince, hafiften yalpayarak pantolonunun cebinde duran bir miktar parayı yatağın yanındaki komidine koymak üzere yürüdü ve genç kadının yattığı tarafta durdu. Parayı komidine koyacakken genç kadın gözlerini açtı.
" O paranın gerekli olmadığını düşünüyorum" diye mırıldandı. Klaus yatakta yatan kızıl güzeli anlamadığını ifade eden çatılı kaşlarıyla elindeki paraya baktı.
"Neden?"  Güzel kızıl, yüz üstü yatarken dirseklerinden destek alarak doğruldu.
"Çünkü benimle sevişmedin" şaşkındı Klaus,  bakışlarını kadına yöneltti.
"Ancak uyandığımda çıplaktım ve görünüşe göre sen de çıplaksın" parmağıyla kadını işaret etti belli belirsiz. Kadın
"Seni ben soydum" diye itiraf etti, ardından derin bir nefes aldıktan sonra
"Her şey istediğim gibi ilerliyordu ancak bir süre sonra Rebekah diye sayıklamaya başladın,  ayrıca bileklerimin kalın olmamasına rağmen bana beyaz kalın bilekli sevgilim diyerek, bileklerimi öptün defalarca"  Klaus, kızıl kadının gücenerek anlattığı mevzuyu dinlerken şaşkına dönmüştü iyice.
Kadın omuz silkip devam etti
"Eh ben bunları görmezden gelecek kadar tecrübeli olduğumu düşünüyorum, taki... sen bir anda  uyuyakalıncaya kadar"   Klaus Salvatore ne diyeceğini bilemiyordu ve artık yatakta boylu boyunca uzanan kadını dinlemediğini fark edince, parayı komidine koydu ve arkasını dönerek ağır adımlarla kapıya doğru ilerledi ve
"Hey!"  Diye seslenen kadını duymamazlıktan gelip odadan çıktı.
***
İngiltere-Londra

   Ertesi günün sabahında baş kahyanın
"Mektubunuz var Leydi William" demesiyle ona doğru dönen Rebekah, elinde tuttuğu tepside duran saman kağıdından yapılmış ince zarfa baktı. Sonunda diye düşünürken gözleri sevinçle parlamıştı. Ve bu mutluluk tüm hızıyla oturduğu sandalyeden kalkıp baş kahyanın olduğu yere doğru koşmasına yetebilmişti bile. Koca bir gülümseme yaydı yüzüne ve tepside duran zarfı aldı.
"Teşekkürler"  Penelope'den gelen gelen bu mektup, içinde yaşadığı fırtınalı kış  gününde sıcacık bir güneş gibi doğmuştu. Mektubu almak için gösterdiği hız aksine, az önce oturduğu koltuğa doğru yavaşça ilerledi. Nazik bir şekilde mektubu açarken nefesini tuttu. Penelope'nin el yazısını görebilecek olması bile mutlu ediyordu onu.
Sonunda mektubu açabilmişti. Yüzündeki tatlı gülümsemeyi korurken yazılanları okumaya başladı.  Satırlar şöyle başlıyordu;

  "Sevgili Leydi Rebekah
Dadınız Penelope'den beklediğiniz bu mektubun sizi hayal kırıklığına uğratacağı için üzgünüm.
Ben hizmetçiniz Rose..."  İlk paragrafı okuduktan sonra neler olduğunu kestiremediği için kaşlarını çattı Rebekah. Kısık gözlerle okumaya devam etti.
  "Size söyleme mecburiyetinde olduğum bir konu var. Bayan Penelope'nin beni kesin bir dille uyarmasına rağmen, onu öyle görmeye dayanamayacağımı hissederek bu satırları yazmak istedim. 
Leydi Rebekah, dadınız bayan Penelope bir haftayı aşkın süredir hasta yatağında..."   Rebekah aniden bedenini saran endişeyle yutkundu.
"Her gün düzenli olarak doktor bakımından gecmesine rağmen ateşi bir türlü düşmüyor.
Anlayacağınız o ki, bayan Penelope kötü durumda Leydim. Bu konu hakkında bilgilendirmenin rahatlığıyla sizi sevgiyle selamlıyorum.
Tanrı sizinle olsun"
                                        Rose

BEYAZ KALIN BİLEKLER (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin