Bölüm 30: Umut Kırıntıları

41.3K 4.2K 616
                                    

Babası onu bulmuştu ama nasıl? Öldüğü söylenmişti oysa genç kıza. Asel elinde ki yastığı yatağa fırlattı. Şuan Seren'in bedeninde olduğu için ona zarar veremezdi ama ya Seren'e bir şey yaparsa? O zaman kendi bedeni yok olunca ruhu da yok olur muydu? Hızlıca saçlarını karıştırıp kendini yatağa attı.

Asel bir süre genç kızın peşinden gidip gitmemek konusunda kararsız kaldı. Seren annesini bulduğunu öğrenince öyle kötü bir hale bürünmüştü ki şuan onunla konulabileceğini sanmıyordu. Ellerini saçlarının arasına gömdü. Başı resmen ağrıdan çatlıyordu.

"Ne yapacağım?" diye sordu kendine sesli bir şekilde. Belki bu şekilde akılında bir çözüm var olacağını düşünmüştü.

Kendi kendine mırıldanırken mutfaktan gelen şangırtıyla yerinden sıçradı. Bir şey kırılmıştı anlaşılan. Asel odasında çıkıp mutfağa geçtiğinde tezgahın başında hareketsiz dikilen Sedat'ı gördü. Zemin parçalanan bardak parçaları ile doluydu.

                     

"Sakın gelme ayağına cam batar" dedi genç adam kıza dönmeden. Asel tek kelime konuşmasa da Sedat her zaman ki gibi onun geldiğini anlamıştı. Genç kız o sessizliğin arasında tezgaha düşen damlanın sesini duydu. Farkında olmadan camların üstünden geçip genç adamın yanına vardı. Sedat boş gözlerle sol eline bakıyordu. Avucu fena halde kesilmişti ve durmadan kan akıyordu. Asel endişe ile nefesini içine çekerek adama baktı. Minnacık yarası olduğunda ortalığı yıkan adam şimdi deli gibi kanayan yaraya boş gözlerle bakıyordu. Asel hemen peçeteleri alıp elin altına koydu.

                     

"Doktora gidelim elin daha kötü olmadan." dedi bir yandan peçeteyle akan kanı temizlemeye çalışıyordu. Kandan tiksinen biri olmamıştı ama şimdi hoşlandığı adamın eline bakarken çok fazla kan oluşu midesini bulandırıyordu.

"Sana gelmemeni söylemiştim." Genç adam, kızın ilgisinden rahatsız olmuş gibiydi ama Asel, onun yüzünü buruşturmasının sebebinin acıdan kaynaklı olduğunu biliyordu.

                     

"Sen bu haldeyken nasıl gelmem" Sedat'ın hayret dolu bakışlarını gördüğünde gözlerini kaçırdı. Sanki genç adamın uzun zamandır sakladığı ruhu yüzeye çıkmıştı. Şuan gerçekten korunmasız görünüyordu. Tüm duvarları yıkılmıştı. Asel gözlerinin içine derinlemesine bakabilse tüm acılarını, umutlarını görebilecek gibiydi.

                     

"Ben montumu giyeyim. Seninkini de getireceğim. Bu peçeteleri eline bastır." Elinde ki peçeteleri çocuğa bırakarak mutfaktan çıktı. Odasına girdiğinde hala Seren ile konuşmasının ağırlığı odada süzülüyormuş gibi hissetti. Hemen montunu alarak Sedat'ın da odasına uğradı.

İlk defa onun odasına giriyordu. Eşyaları dağınık bulacağını tahmin etmişti ama her şey yerli yerindeydi. Duvarlarda geçmiş müsabakalarından fotoğraflar bulunuyordu. Kapının tam karşısında yer alan raflarda ise çeşit çeşit ödüller vardı. Gerçekten de başarılı bir sporcuydu. Hemen sandalyenin arkasına asılı montu alarak bıraktığı gibi duran Sedat'ın yanına gitti. Eline dikkat ederek montu giymesine yardımcı oldu. Genç adam hala tek kelime etmiyordu.

Asel, Sedat'ın eline dikiş atılması gerektiğinin farkındaydı. Bunu yaptırmak için hastaneye gitmeye gerek yoktu. Evin yakınlarında bulunan sağlık kabinin de de işlerini halledebilirlerdi.

                     

İkisi karanlık sokakta yan yana yürümelerine rağmen tek kelime konuşulmuyordu. Asel oluşan sessizlikten dolayı rahatsız değildi. Aksine huzurlu hissettiriyordu. Sedat'ın rahatsız edici gürültülü haline karşın sessiz halinin huzurlu olması evrenin bir şakası olmalıydı.

Misafir Ruh -2- MuammaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin