Bölüm 43: Tüm Gerçekler

40.7K 4.1K 294
                                    

Genç kız önce hissiz bir şekilde hava akımlarının arasında süzüldüğünü hissetti. Artık bedeni –daha doğrusu bedeninden geriye kalanlar- tüm ağırlığını kaybetmiş gibiydi. Ne kadar zaman o şekilde olduğunu hatırlamıyordu. Gerçi pek bir şey hatırlamıyordu. Kimdi? Neden bu karanlığın içinde öylece süzülüyordu bilmiyordu. Ama yine de bu insanı korkutan bir bilinmezlik değildi. Daha çok huzur veriyordu.

Sonra birden varlığında bir ağırlık hissetti. Bir an önce hava kadar hafifken birden etrafında onu aşağı çekmesine neden olan bir ağırlık oluşmuştu. Etrafı hala karanlıktı ve sesler vardı. Karanlığın içinde duyduğu orman sesleriyle rahatladı. Aslında içinde bulunduğu karanlık bile onu korkutmuyordu. Hiç olmadığı kadar sakindi.

Çok geçmeden karanlık yerini yavaş yavaş aydınlığa bırakmıştı. Yeşilin en güzel tonlarına sahip bir ormanın içinde olduğunu gördüğünde bu durumu yadırgamadı. Sanki hep burada olması gerekiyordu. Şelalenin sesi ormanın sesiyle birleşerek Seren'e huzuru fısıldadı. Üstelik ormanda olmasına rağmen hava ne sıcak ne de soğuktu. Mükemmel bir hava vardı ve ne olduğunu anlamadığı bir şekilde kendini burada bulmuştu. Genç kız bedenine baktığında beyaz bir elbise giymiş olduğunu gördü. Aynı zamanda artık kendi bedenindeydi.

'Ben şimdi öldüm mü?' diye düşündü etrafın güzelliğine doya doya bakarken. Ne olduğunu hatırlamıyordu. Bir an Asel'in bedenindeydi ama sonra ne olmuştu da buraya gelmişti? Hayır, kesinlikle beyni huzurdan başka bir şeyi bedenine kabul etmiyordu. Sonuçta bedenine sahipse beynine de sahipti değil mi?

"Ortam çok huzurlu değil mi?"

Seren arkasına baktığında beyaz saçları örgülü kadının gülümseyerek ona yaklaştığını gördü. İnce bedeni zarif bir şekilde kıvrılıyordu. Teni ise altın rengi gibiydi ve neredeyse ışıltı saçıyordu. Yine de onda tanıdık gelen bir şey vardı. Üzerinde rengarenk salaş kıyafetler vardı. Ellerinde parmaklarının eklemlerine kadar uzanan yüzükler ve boynunda tıpkı kıyafetleri gibi her renkten boncukların dizildiği kolyeler vardı. Bir an kadını nereden tanıdığını hatırladı. Bu o falcı kadındı. Onun burada ne işi vardı acaba? Kadın onun şaşkın yüzünü görünce gülümsemesi daha çok yayıldı.

"Burada ne yaptığımı soracaksın değil mi?"

Genç kız başını hayır dercesine salladı. Ormanın güzelliği bile kalbine dolan sıkıntıya engel olamamıştı. Bir şey vardı. Ters giden ve midesinin bulanmasına neden olan bir şeydi bu. Ama o ölmüşse bu şekilde hissetmesi anormal değil de neydi? Sonuçta ölen biri neden sıkıntı duysun ki?

"Sormak istediğim benim burada ne yaptığım ve burası neresi?"

Kadın birkaç adımda kayanın yanına gidip üstüne oturdu. Burası her neresi ise kadının buraya ilk gelişi olmadığı rahat tavırlarından anlaşılıyordu. Oldukça rahattı ama dudaklarının şekli onunda yaşadığı sıkıntılar olduğunu gösteriyordu. Hatta gözlerinin kenarında ki koyuluklar bunu kanıtlat nitelikteydi.

"Şuan ruhların bahçesindesin." Dedi kadın sakin bir sesle. Sonra da ekledi. "Yani bildiğin üzere Araf'ta."

Araf...

Seren, kadının suratına bir süre anlamsızca baktı. Akan şelalenin gürültüsü, sessiz ortamda kulaklarına doluyor, esen rüzgar elbisesinin çıplak bıraktığı vücuduna değiyordu. Burada olmasını sağlayan ne olay yaşamıştı bir türlü hatırlayamıyordu.

Sonra gözlerinin önüne kesik kesik sahneler gelmeye başladı. Sanki izlediği eski bir filmin bazı sahnelerini görüyor gibiydi. Tek farkı hatırladıklarının yaşanmış olmasıydı.

Misafir Ruh -2- MuammaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin