Selamün aleyküm
Okulun açılmasından dolayı çok mutluyduk desem yalan olur. Hangi öğrenci okulun açılmasına sevinir ki? Sadece arkadaşlarımı göreceğim için, günün sekiz saatini birlikte geçireceğimiz için mutluydum, mutluyduk. Bu sene de çömezlikten çıkıyor olduğumuz için daha bir keyifliydik. Okulumuz geçen sene sivil olduğundan dolayı bu sene de öyle olur sanmıştım. Yanılmışım... Üzülmedik değil yani... Ancak her zaman olduğu gibi bu durumu da göz ardı ederek bıraktık geride.
Neyse... Okulun ilk günü diye çoğu öğretmen derse girmiyordu ve girseler bile boş bırakıyorlardı. Biz de fırsattan istifade tatilimizin nasıl geçtiğini anlatıyorduk. Defne söze girdi.
" Yani biliyorsunuz ki benim babam holding sahibi. Bu üç ay tatilim de de bir Avrupa turu yaptım. O kadar güzel bir tatildi ki anlatamam(!)" deyip sırasında doğruldu ve bizde bu dalga geçen tavrına pek güldük. Ben de acıların çocuğu küçük Emrah edasıyla söze girmiştim ki içeriye biyoloji hocasının girmesiyle suratımı buruşturup ayaklandım. Ayaklandık.
Her zamanki soğuk ve ifadesiz tavırlarıyla hep öğrencilerle arasına mesafe koymuştur. Bırakın ' hocam nasılsınız' diye sormayı, dersi ile ilgili soru bile sormaya cesaret edemezsiniz. Oğluna uygun kız arayan ama hiçbir şey beğenmeyen kaynanalar gibi burnunu iyice havaya kaldırıp baştan aşağıya süzdü bizi. Sıkıntıyla gözlerimi devirip derin bir nefes alarak bizimkilere döndüğüm de onların da şimdiden sıkıldığını fark ettim.
" Evet, oturabilirsiniz." dedi o tiz sesiyle. Bu muydu yani? O kadar ayakta dikilmişiz. Bari bir ' Günaydın ' dese idi. Yerimize oturmamızla konuşmaya başladık.
" Hadi canım çıkıyorlar mıymış!" demişti ki Çağlayan, başımızda bitti gardiyan. Kafiye de yaptım. Gerçekten hocamız meslekte kaydırma yapmış olmalıydı ya da gardiyanlık isterken fazla puan gelince öğretmenliği seçti, kim bilir? Sadece bir kez gerçekten ciddi anlamda güldüğünü görmüştüm. Onda da bizim Defne'nin kafasını yarmıştı. Seneye de kullanırım mantığıyla aldığı koca telefonu- nasıl olduysa- birinci kattan bizim masumun kafasına isabet etmişti. İşte tam o anda yakalamıştık kahkahalarını. Telefon büyük bir gururla sapasağlam yerde dururken bizim masum pert idi. Gözleri kaymış elleri de başına ulaşmıştı ve bizde yanında almıştık soluğu. Bir kaç gün de baş ağrısıyla dolaşmıştı canım yavrum.
Gözleriyle susmamızı söyleyince el mahkum önümüze döndük Alya ile. Aslında bizim iyiliğimizi isteyen, oldukça muazzam ders anlatan, fazlaca disiplinli olan bir öğretmendi. Ama bizim kıymetlilerimiz sıkıya gelemediği için bu tavrı yadırgıyor ve hocayı, dersini sevmemeyi tercih ediyorduk. Yine de tüm dersler önemliydi tabii, saygı duyuyorum ama ilgilenmiyorum.
Sus pus oturarak ve dönemin açılış konuşmasını yapan hocamızı dinleyerek geçirdiğimiz dersin sonunda zilin çalmasıyla " Can kurtaran!" deyip koştuk kapıya. Tabii hocadan önce çıkamazsınız, sonra kapının arasında sıkışıverirsiniz, evlerden ırak! Sakin kız, cici kız modunda ağır adımlarla sınıftan çıkan hocayı bekleyip ardından koridora hücum ettik. Cici kız maskelerimiz düşünce aniden gerçek canavarımsı yüzümüz ortaya çıktı ve koşa koşa, millete çarpa çarpa bahçeye ulaştık.
" Oh be oksijen."
" Nutuk dinlemekten beynim uyuştu yeminle!"
" Durum çok vahim! Maalesef daha dönemin başındayız!"
Gözümüze kestirdiğimiz banka doğru ilerledik. Büyük bir rahatlamayla attık kendimizi. Banka yayılırken gelen bir grup dikildi başımıza. Yayıldığımız yerden toparlanıp insan gibi oturduk. Birbirimize ' Ne oluyor lan? Bunlar ne ayak?' bakışı attık. Evet böyle bir bakış vardı bizim aramızda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Grup Adı: 4×4
Humor- Toplasak bir adam etmezdik o yüzden biz de çarptık. Kemerlerinizi sıkı bağlayın, gülmekten yere düşebilirsiniz... - 4 uzaylı... Bu hikayede üzüntü de var elbet, ama üzüntüye karşı yapılan panzehire sahibiz... Tebessüm ve sıkıca bir dostluk... Her...