Hepimiz aniden durduk Çağlayan'ın bağırması üzerine. Kamp alanını bulmuştuk. Tam karşımızda ancak uzağımızda çadırlar görünüyordu. Derin bir nefes alarak karşımdaki manzaraya karşı gülümsedim. Sığırlar da bunun fark edince sadece durdular. Yani o kadar aramıştık aramıştık bulamamıştık ama aklımızda hiç kamp alanını bulma fikri yokken bulmuştuk ya bu nasıl bir durumdu? Kaybolmamız ayrı tekrar kaybolma durumundan çıkmamız ayrı birer ironi idi.
Kahkaha attım. " Hadi ne bekliyorsunuz hücum!" dedim ve bu defa mutlu bir şekilde kamp alanına doğru koştuk.
Oraya ulaştığımızda derin bir sessizlik bilmediğimiz bir hal içine soktu bizi. " Herkes nerede?"
" Bilmiyorum."
" Hey! Kimse yok mu?" aniden önümüze çalıların arasından biri fırlayınca irkilerek geri çekildik. Zayıf, uzun boylu, kocaman gözlükleri olan bir kız önümüzde duruyordu.
" Oha lan ödüm patladı, vahşi bir hayvan saldırısına falan uğrayacağımızı sandım! Meğer bir kızmış."
" O kadar küçümseme. Sadece bir kız olduğumu sanmıyorum. " diyerek sırığa lafı yapıştırdı gözlüklü kız.
" Tamam ya bir şey mi dedik sanki!"
" Diyebileceğini de sanmıyorum." deyince Defne'ye doğru eğildim. " Kanka bu kız tam bizim kafadan. Yani 'gördün mü sığırı yapıştır lafı' cinsindekilerden." Defne hafifçe gülerek " Dert tutmaya seni." deyip kulağının dibinde olan beni hafifçe itti.
Önüme döndüm. Çağlayan şuanda söylenmesi gereken şeyleri söylemek için ellerini çırptı. Yani ' sessizlik please...' diyordu.
" Şuan herkes nerede bilmiyorum ve bunun cevabını senin vermeni bekliyorum. Eminim mantıklı bir açıklaması vardır." gözlüklü kız o kocaman gözlüklerini burnunun ucuna doğru ittirerek gözlüklerinin üzerinden doksan derecelik dik açıyla baktı. Yani sert ve dik bir bakış...
" Sabaha karşı yokluğunuzun fark edilmesi üzerine herkes sizi aramaya koyuldu. Merak etmeyin çoktan haber verdim. Dönmek üzerelerdir. Peki siz nasıl kaybolmayı başardınız? Ya da kayboldunuz mu?"
" Evet kaybolduk. Bir eşek şakası sebebiyle yol değiştirip koşmaya başlayınca... " İmalı imalı konuşan Defne'in laflarının rotası belliydi. Bir müddet konuştuktan sonra çadırlarımıza dağıldık. Üzerimizi değiştirip temiz kıyafetler giydikten sonra henüz dinlenmeye yeni koyulmuştuk ki sesler gelmeye başladı. Anlaşılan bizi aramaya çıkan millet dönmüştü. Öğretmenlerin neredeyse bir saat süren sorgusundan sonra tekrar dinlenmek için çadırlarımıza dönebilmiştik.
Sırtım, o kuru yerde yattığımız için ağrıyordu ve aynı durumda idi bizimkilerde.
" Şimdi uyuyacağım ve beni uyandıranın anasını-"
" Öhöhö!" diye yalancıktan bir öksürük sesi çıkaran Alya, Çağlayan'ın küfre doğru giden cümlesini bozdu. " Sakın devamını getireyim deme!" dedi işaret parmağını ciddiyetle ona doğru sallarken.
" Diyeceğimi dedim, zaten cümle orada sonlanıyordu. Şimdi müsaadenizle uyuyacağım. Ancak rahatsız eden olursa rüyamda anasını ziyarete giderim. Hadi iyi geceler." deyip yüzüstü bir şekilde kendini bıraktı. Ardından elinin tersiyle yanda duran çarşafı üzerine çekti. Bende hızla yanına uzandım. Bilerek de çarptım ona. Bir mırıltı halinde söylendi.
" Başak'ım Hale teyzem nasıl bu aralar?"
***
Gözlerimi hafifçe araladım ancak bundan pek de emin olamadım. Zifiri karanlık mıydı etraf yoksa gözlerimi açamamış mıydım? Yoksa hala rüya içinde miydim? Bunu anlamanın tek yolu olarak koluma bir çimdik attım. Canımın acıması üzerine hızla ayağa kalkıp çimdiği atan elime ve parmaklarıma bağırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Grup Adı: 4×4
Humor- Toplasak bir adam etmezdik o yüzden biz de çarptık. Kemerlerinizi sıkı bağlayın, gülmekten yere düşebilirsiniz... - 4 uzaylı... Bu hikayede üzüntü de var elbet, ama üzüntüye karşı yapılan panzehire sahibiz... Tebessüm ve sıkıca bir dostluk... Her...