Çağlayan hızla yağlı saçlı çocuğun elindeki telefona uzandı öfkeyle. Hızla kaldırdı elini havaya ve bizimki yetişemedi.
" Bana bak yağlı kafa-" sözünü böldü Çağlayan'ın.
" Çok ayıp ama 'yağlı kafa' da ne oluyor? Ben genelde Çağrı denilmesini tercih ediyorum da..." Böylece yağlı kafanın adını öğrenmiş olduk. Çağrı...
" Bana bak Çağrı mısın nesin, artık ne halt isen umurumda değil. O görüntüleri hemen siliyorsun ve bu da yanınıza kar kalmayacak!"diyerek yakasına yapıştı. " Sakin ol ama Çağlayan'cığım." Çağlayan ellerini çekti. " Adımı nereden biliyorsun?!" Sırıtarak güldü.
" Bende yeni öğrendim, hani koşuyordunuz ve konuşuyordunuz ya." yine güldü ve elleriyle bizi işaret etti. " Arkadaşlarının adını da biliyorum, biliyoruz. Başak, Defne ve Alya."
" Benim şu uzun arkadaşımın adı yani sizin tabirinize göre 'sırık', Ege oluyor." Eliyle kaslı arkadaşını gösterdi " Onun adı Atakan ve sizin sarı kafa diye hitap ettiğiniz arkadaşım da Barış..."
" Eh kes be! Soran oldu sanki! Umurumuzda değilsiniz. Şimdi o görüntüleri sil!" Diye bağırdı Çağlayan.
" Bakın eğer onları silmez ve okulun sayfasında paylaşmak gibi bir aptallık yaparsanız sonuç çok fena olur!" Diye öne atıldım.
" Bizim size bir şey yaptığımız yok! Neden bizle uğraşıyorsunuz? Bu yaptığınız cidden anlamsız. " Deyince Defne, Çağrı yani yağlı saçlı hızla cevap verdi.
" Nasıl hiçbir şey yapmadınız?! Atakan'ın kafasını yardınız! Bunu hak ediyorsunuz ama belki yakalayabilirseniz alabilirsiniz." Haince sırıtarak koşmaya başladılar. Alya bizim duyabileceğimiz şekilde konuştu.
" Kızlar sakın! Onların istediği bu. Onlara istediğini vermeyeceğiz. Hiçbir halt yapamaz bu sığır sürüsü!"
" Kızlar bunu söylemekten nefret ediyorum ama Alya haklı." deyince Alya bir tane vurdu koluma. O sığırlar arkalarından koşmadığımızı fark edince durdular ve etrafa bakındılar. Ancak başka bir şey vardı. Hareketleri bir değişmişti. Endişe ve kaygı ile konuşuyorlardı. Duyulmuyordu.
" Ne oldu lan bunlara?" Deyince sırık yani Ege yanımızda aldı soluğu.
" Kızlar koştunuz koştunuz nerelere sürüklediniz bizi? Umarım kamp alanının yerini biliyorsunuzdur. Yoksa yandığımızın resmidir!" dedi gözlerini büyüterek. Alya kendinden emin bir tavırla öne çıktı. ' İzle ve gör bebeğim' bakışını atarak ilerlemeye başladı. Üç beş adım sonra arkasını döndü. O bakış, o tavır, o havadan eser yoktu. Yutkundu.
" Burası da neresi lan?!" Biz de telaşlanarak etrafa bakmaya başladık. Gerçekten o panikle nerelere sürüklenmiştik. Koca ormanda dört tane hıyarla yalnız kalmıştık. Üstelik gece idi ve her taraf kapkaranlıktı. Sık ve yüksek ağaçlar, çeşitli böcek ve hayvan sesleri... Korkumuzu üst seviyelere taşıyordu. Defne'nin koluna girdim.
" Millet sanırım kaybolduk!" diye yüksek sesle söylendi Barış. Yani Sarı kafa. Telefonuma uzandım. Çekmiyordu! Şebeke yok deyip duruyordu. " Telefonlarınıza bakın da birinden yardım isteyin!"
Hepsinin hızla telefonuna bakmasının ardından suratları düştü. " Siz ciddi misiniz? Yoksa bu da aptal oyununuzun bir parçası mı?" diye sordu Defne haklı olarak. Ancak dalga geçmiyorlardı. Gerçekten ciddi ciddi kaybolmuştuk.
" Ya şu güzelim kampımızın da içine ettiniz ya! Bu aptal şakanızı yapmamış olsaydınız şuan ne güzel uyuyor olacaktık!" diye bağırınca Ege nam-ı diğer sırık önüme geçti. İlk defa bu kadar ciddi duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Grup Adı: 4×4
Humor- Toplasak bir adam etmezdik o yüzden biz de çarptık. Kemerlerinizi sıkı bağlayın, gülmekten yere düşebilirsiniz... - 4 uzaylı... Bu hikayede üzüntü de var elbet, ama üzüntüye karşı yapılan panzehire sahibiz... Tebessüm ve sıkıca bir dostluk... Her...