Hemen Alya'nın işaret ettiği yöne doğru baktık. Karanlıktı. Bir şey görünmüyordu fakat... Fakat o dalların ve yaprakların çırpınmasından anlıyorduk orada bir şeyin olduğunu. Hafifçe yutkunup kızlara doğru çevirdim başımı.
" Kızlar sakin olun ama burada büyük bir şey var. Yolu değiştireceğiz. Sakin ve olabildiğince hızlı olun." dedi Çağlayan tüm soğukkanlılığını ortaya sererek. Ancak anlıyorduk onun da korktuğunu. Çünkü korktuğu zaman iki elini de sımsıkı yumruk yapardı. Kendisinin söylemine göre bu onu o anda güçlü hissettiriyormuş. Şuan da da ellerini sımsıkı yumruk yapmıştı. Biz hiçbir şey diyemedik ve korkarak geri geri gitmeye başladık. Gideceğimiz yol biraz uzayacaktı ama o şeyle karşı karşıya gelmekten iyiydi tabii. Ne olduğunu bilmiyorduk karanlıktan dolayı ancak büyük bir şey olduğu belli idi.
Tam yolu değiştirip arkamızı döneceğimiz esnada oradaki şey ortaya çıktı! Tam göremesem de kocaman tüylü bir şeydi. Hatta bir şey değil iki! İki tane koca tüylü hayvan hızla bize doğru gelmeye başlayınca koşmaya başladık. Karanlıktan ne olduğunu çözemiyorduk. Çığlık çığlığa koşuyorduk.
" Kızlar sakin olun ama... Arkamızda iki tane ayı var!.." diye bağırdı Çağlayan. O da çığlık atıyor ve oldukça hızlı gittiği için öndeydi. Ne yapacaktık şimdi?
"Bundan nasıl emin olabiliyorsun? Ya belki başka bir şey ise?" Deyince hızla kolumdan tuttu Çağlayan.
" Bu kadar büyük ve tüylü. Üstelik çıkardığı seslerden de apaçık belli."
" Ne yani şimdi iki tane ayının yat zıbar öğünü mü olacağız?" deyip arkasına bakmaya çalıştı Defne. " Lan dalga geçme, ciddi ciddi yiyecek bizi bunlar! Ah, anneciğim!" bağırarak söyleyen Alya da arkasına bakmaya çalıştı. O esnada yerle bir oldu ve ne olduğunu anlayamaz iken bende onun ayağına takılıp düştüm. İkimiz çamurda yuvarlanırken aniden Defne ile Çağlayan tutup kaldırdı kollarımızdan. Neyse ki arada bulunan mesafe sayesinde kurtulmuştuk.
" Kızım ne işiniz var yerde!" dedi Defne biz koşma eylemine kaldığımız yerden son sürat devam ederken.
" Öyle canımız istedi. Hazır ayılar da peşimizden gelirken bir şu çamurda yuvarlanalım dedik(!)" diye dalga geçti Alya.
" Lan zaten nefesiniz tükenmek üzere, bir de konuşup durmayın!" diye uyardı Çağlayan. Düşen pijamamı çekerek " Biz zaten az önce mola verdik yuvarlanarak, o yüzden sıkıntı yok." dedim.
" Sen çok konuşmada o pijamayı tut. Yani ayılar arkada pek hoş olmaz." diyerek güldü Defne. Ancak hemen geri ciddileşti.
" Pijamam düşse donum var sıkıntı yok."
" Ayılar o ayıcıklı donunu görseler kesin kaçarlar. Hatta depresyona girip soylarını falan değiştirmeye kalkarlar, kardeşim tutma şu pijamayı da kurtulalım şu hayvanlardan." Defne'ye cevap vereceğim sırada Alya araya girdi. " Lan yazık hayvancıklara, acıdım be!"
" Lan bir susun!" diyerek yine uyardı Çağlayan. Yine uyarıya kulak asmayıp o kadar cümlenin arasında tek aklıma takılan şeyi dile getirdim. " Lan siz benim donumun ayıcıklı olduğunu nereden biliyorsunuz?!" cevap vermeyip güldüler.
" Kızım sen bu yaşına gelmişsin hala giydiğin ayıcıklı kedili donlara takılmıyorsun da bizim bunu bilmemize mi şaşırıyorsun? Ben sizin ta ciğerinizi bilirim." dedi Çağlayan, o da katılmıştı koşmalı muhabbete. Ne güzel bu durumda bile ciddi olamıyorduk.
" Oha ciğerime ne ara baktın lan?" diyerek pijamamı yine çekiştirdim yukarı doğru. " Ah Başak!" diye söylendi kendi kendine.
Artık nefesimiz tükenmeye başlamıştı. Hala peşimizde koşuyordu o tüylü canlılar. Oysa donlarımın ve pijamalarımın üstünde ne kadar şirin ne kadar masum duruyorlardı. Aniden Çağlayan'ın durması ile önce ben ona çarptım, ardından Defne ve son olarak da Alya. Yere düşmüştük ve başımı hafifçe kaldırarak etrafa bakındım. O esnada Çağlayan oldukça ürkütücü bir ses tonuyla " The End..." deyince gözlerimi olabildiğince açarak etrafa tekrar bakındım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Grup Adı: 4×4
Humor- Toplasak bir adam etmezdik o yüzden biz de çarptık. Kemerlerinizi sıkı bağlayın, gülmekten yere düşebilirsiniz... - 4 uzaylı... Bu hikayede üzüntü de var elbet, ama üzüntüye karşı yapılan panzehire sahibiz... Tebessüm ve sıkıca bir dostluk... Her...