İki gündür odama bırakılan yemeklerin hiçbirine elimi dahi sürmedim. Burada olmam ve yaşadıklarım oldukça saçmaydı. Artık bu odada olmaya dayanamıyordum. Yerdeki yatak örtülerine baktım. O adamın bana en son söylediklerini düşündüm. Artık evin burası..? Sahiden artık evim burası mıydı? Ben bunları düşünürken, kilit seslerini duydum. Kapı açıldığında bana yemek getiren adamı değilde, beni salona götüren adamı gördüğümde kanım çekildi. Oraya gitmek istemiyordum. Sanki burada istediğim şeyler oluyormuş gibi düşündüğüm şeye bak.
Adam beni kolumdan tutarak, odadan çıkarttı. Asansöre bindiğimizde karşımda gördüğüm görüntü çığlık atmama neden oldu. Göz altlarımda mor çukurlar oluşmuştu, yüzüm sarı diyebileceğim bir renkteydi. Saçlarım kirden küçücük olmuştu. Bende bu adamlar gibi ruhsuz gözüküyordum artık. Yüzümde yaşadığımı gösteren hiçbir belirti yoktu.
Sessizce ağlamaya başladım. Asansörden çıktık ve yine o kapının önüne geldik. Yanımdaki koruma kapıya iki kere vurdu. Kapı açıldı ve koruma bir adım geriye çekildi. Çıplak ayaklarımı ağırca hareket ettirerek odaya girdim. Bu sefer doğruca odanın karanlık tarafına doğru yürüdüm ve karanlığın önünde durdum. Gözlerimi hiç ayırmadan oraya baktım. Bu sefer orada olduğunu adım gibi biliyordum.
''Yemeklerini yemiyormuşsun'' sese hiçbir karşılık vermeden, donuk ifademle baktım.
''Küsmüyüz yoksa Eylül'' yine hiçbir tepki vermedim. Kısa bir sessizliğin ardından, karanlıktaki ses boğazını temizledi.
''Bundan sonra, Eylül. Sonsuza kadar yaşayacakmışsın gibi hayal kur, bugün ölecekmişsin gibi yaşa''
Gülümseyerek ''Yaşamak mı? Benimle dalga geçiyor olmalısın. Sen bir hırsızsın, hayallerimi ve yaşamımı çalan.'' dedim donuk ifademle.
Oysa benim söylediklerimi hiç duymamış gibi ''Şimdi dizlerinin üzerine çökmeni istiyorum.'' bunu söyler söylemez sanki bunu bekliyormuşum gibi dizlerimin üzerine çöktüm.
''Önündeki sehpadaki, kutunun içindekiler senin için. Birisini seçmeni istiyorum'' dedi ses.
Kız sehpanın üstündeki kırmızı kadife kaplı kutuya baktı. Ardından içindekilere. Kutunun içinde iki tane müzik kutusu vardı. Şekilleri tıpatıp aynıyken, modelleri farklıydı. Soldaki parıl parıl parlayan mor renginin üzerine, beyaz incilerle süslenmişti ve baktıkça insanın gözlerini parıldatan ve yüzünü aydınlatan bir güzelliği vardı.
Eylül, bakışlarını kutunun sol tarafına çevirdiğinde ise oldukça eski gözüken, ahşap kaplama ve bu kaplamanın üzerine oyularak çizilmiş, serçe resmi olan bir müzik kutusu gördü. Bu ise insanda dokunma isteği uyandıran, yaşanmışlık barındıran bir görüntü veriyordu.
(Siz olsanız hangisine elinizi uzatırdınız?)
Eylül hiç düşünemeden ahşap kutuya doğru elini uzattı ve onu eline aldı. Ilk önce dışını elledi. Üzerine oyularak çizilmiş serçe resminde parmağını gezdirdi. Daha önce hiç müzik kutusu olmamıştı. Gülümseyerek müzik kutusuna baktı.
Karanlığın içindeki adam, karşısında, kusursuzca gülen bu kadına hayranlıkla bakıyordu. Eline aldığı ahşap müzik kutusu ise tahminlerini yanıltmıştı. O Eylül'ün mor kutuyu seçeceğini düşünmüştü.
Gülüş ruhun şaşmaz aynasıydı. Karşısında çocuklar kadar masum gülen kadından gözlerini alamıyordu. Galiba karşısındaki kadında onu çeken şeylerden biriydi, gülüşü. Bu görüntü içinde sıcacık duygular hissetmesine neden oldu ve eliyle komut verdi.
Tam müzik kutusunu açacağım sırada, kapı açıldı ve koruma bana doğru gelmeye başladı. Karanlığa doğru baktım.
''Umarım yemek yerken dinlemek hoşuna gider'' dedi. Sinirlenmem gereken yerde, değişik hissediyordum. Bu ince bir davranış mıydı? Bunları düşünürken kutum elimde ayağa kalktım ve kolumdan tutan koruma ile dışarı çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
General FictionTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...