Cam fanusların ilerisindeki sedye gibi bir şeyin yanında durdu. Bana elini uzattı. Bakışları derhal yanına gelmemi söylerken, kalbimdeki kırıkların canımı acıtmasından dolayı yürüyemedim. Kaşlarını çattığında ayaklarım hareketlendi ve ona doğru minik adımlar atmaya başladım.
Elimi sıkıca tuttu ve beni kucağına alarak sedyeye yatırdı. Ayaklarımı uzatmak istemedim çünkü onları bağlayacağını biliyordum. Bacağımı sertçe çekip kelepçeleri birer birer taktı. Sonra aynılarını kollarıma uygulayacağını zannettiğimde, göğsümden kalın bir ip geçirdi. Bu ip üst bedenimi tamamen hareketsiz bırakmıştı.
Sonra kollarımın ortasından da aynı ipten geçirdi. Boynumun hemen altına sabitleyici çelikten bir ip geçirdi ve geri çekildi. Tam karşıma çektiği sandalyesine oturdu ve bana baktı.
''Aileni hiç merak ettin mi?'' bu anlarda, böylesine garip sorular sorması şaka gibiydi.
''Hayır'' dedim soğuk bir dille. Konumum oldukça rahatsız ediciydi. Boynumun altındaki çelik ip boğazımı biraz acıtıyordu.
''Seni koruyacak bir baban, her şeyden çok sevecek bir annen olsun istemez miydin?'' gözleri sabahın ayazı kadar soğuktu. Bu soruları bana merak ettiği için değilde, sanki içindeki bir takım huzursuzları yok etmek için soruyordu. Bilemiyorum, belki de sadece bana böyle geliyordu.
''Ben henüz bir aylık bile değilken, bir eylül akşamında yetimhanenin kapısına bırakılmışım. Babanın güvenini, annenin sevgisini tatsaydım, belki dediğin gibi özleyebilirdim. Insan hiç tatmadığı bir şeye özlem duyamaz''
''Biliyor musun Eylül.. Kaybedecek bir şeyi kalmayınca insan, kendini kaybediyor. Çok eskiden sevdiğim bir ailem vardı ama kaybettim. Sonrasında elimde hiçbir şey kalmadığını anladım ve bu hale geldim.'' başarılı bir performans Aslan. Güzel bir dönüş yapmışsın(!) Ona bön bön baktım.
''Her şeyimi kaybetmem, korkusuz ve acımasız birine dönüşmeme neden oldu. Yani bu halim için bana kızma, her şeyimi elimden alan şey beni bu hale getirdi. Kızacaksan ona kız!'' tekrar çoçuğuna nasihat veren baba rolüne girmiş gibiydi. Anlayışlı bakıyordu... ama aklında başında bir baba gibi değildi, hafif tırlatmış bir hali vardı.
''Her şeyini elinden alan kim peki?''
''Hayat Eylül, hayat...'' dedi ve oturduğu sandalyeden kalkarak yanıma geldi ve alnımın tam ortasına sıcak, içten kocaman bir öpücük kondurdu. Lanet olsun ki yine içimdeki iyi bir şeyleri harekete geçirmişti! Şu kapıdan girmeden önceki söyledikleri yüzünden ondan ölümüne nefret ederken, şu anda tekrar ona merhamet besleme konumuna geçmiştim.
Dudaklarını anlımdan ayırdı. Gözlerim dolmuştu birisi, beni ilk defa alnımdan öpüyordu... Ardından arka tarafımdaki birkaç şeyle uğraştı ve kafamın tepesindeki düzenek hareket etti ve durdu. Alnımın tam ortasına, Aslan'ın öptüğü yere soğuk ve sert bir su damlası düştü.
İki saniye aralıklarla ardı arkasına düşen damlalara şaşkınlıkla baktım. Ilk saniyelerde masaj gibi gelen bu şey zaman ilerledikçe acıtıyordu. Psikolojikman savaş açtım su tanelerine, taneler acıtmıyor, acıtmıyor...
Aslan'ın terkrar sandalyeye oturma sesi geldi ama kafamı çevirip ona bakamadım. Sanki düşen tanelere sürekli bakmalıymışım gibi hissediyordum. Çakmak sesi ve ardından gelen sigara kokusu şu anda ne yaptığını belli etmişti. Taneler artık midemi bulandırdığı için kafamı çevirip Aslan'a baktım.
''Her şeyi kaybetmen, korkusuz ve acımasız bir insana dönüştürmedi seni, aksine seni bir korkak yaptı kabul et'' dedim. Bana acıyarak baktı ve gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...