Aslan acıdan zevk aldığını zannediyordu. Karşısındakinin öfkeyle, acizlikle, acıyla bağırması ve ağlaması ona haz veriyordu. Can acıtmak, egemen olmak, nefret edilen olmak... Bir insanın haykırışlarının nedeni olmak.. Tüm bunlar Aslan'ın hoşuna gidiyordu. Aslan aslında kendisine karşı gelinmesinden de hoşlanıyordu. Çünkü sonunda ceza verebiliyordu.
Bana 'Benim nasıl biri olduğumu düşüyorsun' diye sormuştu. Belki o gün cevabını verememiştim ama şimdi bu sorunun cevabına hazırdım. Kendisi için cehennemim, duygusuzum, kimseye ihtiyacı olmayanım ve kimsesi de olmayan demişti. Tüm bunları şiddetle reddediyorum. O bir insan! Içinde bir yerlerde kalmış iyi huyları vardı ve ben onları çıkaracaktım! En azından burada olduğum sürece bunun için mücadele edeceğim.
Sadist kişiliğini inceleyeceğim. Onun dediği doruysa -her şeyin bir nedeni vardır- ondaki kötülüğün nedenini bulacağım ve yok edeceğim.
Kıyafet odasına girdim. Elbise bölümüne gittim ve askıları incelemeye başladım. Kalın askılı turkuaz bir elbise dikkatimi çekti. Askıyı aldım ve üzerime tuttum. Diz kapağımın iki karış üzerindeydi, kısa kategorisine girebilecek bir boyu vardı. Elbiseyi aldım ve altına ayakkabı baktım. Elbise şifon ve efil efildi. Yazlık ve rahat bir görüntüsü vardı, bu yüzden dolgu topuklu, haki rengi, bileğime kadar kapalı, oldukça şık olan ayakkabıyı da aldım.
Aynanın karşısında elbiseyi ve ayakkabıları giydim. Makyaj masasında oturup, yüzüme hafifçe nemlendirdim. Hafif bir makyaj yapacaktım. Gözümün üzerine gölge vermesi için kirpiklerimin diplerine doğru toprak rengi bir far sürdüm. Ardından dudağıma da mat kiraz rengi bir ruj sürdüm ve ayağa kalktım.
İşe giderken ki hazırlanmalarım geldi aklıma. Elime çantamı da alıp şu kapıdan çıkabilseydim keşke. Saçlarımın ucuna maşa yaptım. Uçlarını biraz sallayıp, doğal bir görüntü elde etmeye çalıştım. Tam o sırada kapı açıldı.
Hakan şaşkın gözlerle beni baştan aşağı bir süzdü. Bu görüntüsü kıkırdamama neden oldu. Ardından ikimiz de ciddileştik. ''Kahvaltınız Eylül Hanım'' dedi kapıyı göstererek. Dik yürümeye özen göstererek onun yanında yürümeye başladım.
Teras kata çıkmamız benim için süpriz oldu. Masada Aslan'ı görmem iyi tamamen kara mizahtı. Terasa adım attığımda Aslan gazete okuyordu. Kafasını gazeteden kaldırmadan, beni delici bakışlarıyla kısa bir an süzdü ve tekrar gazetesine döndü.
Kahvaltı sofrası oldukça iştah açıcı gözüküyordu. Aslan'ın da eline çatalını almasını bekliyordum yemek yemek için. Aslan yabancı bir gazete okuyordu, okuyordu yani. Elime çatal ve bıcak aldım. Ardından bıçağımla tabağın kenarında yavaşça ritim tutmaya başladım.
Aslan kafasını kaldırıp, ne saçmalıyorsun bakışını attı. Gülümseyerek ''Afiyet olsun'' dedim. Bu 'afiyet olsun'dan ziyade 'ben yemeğe başlıyorum' mesajıydı. Elindeki gazeteyi sertçe katlayıp kenara koydu ve o da eline çatal bıçak aldı.
Bugün sinirliydi sanki. Ikimiz de önümüzdeki yemeğe bakışlarımızı dikip, sessizce kahvaltımızı yaptık. Acaba dün gece ona sarıldığım için mi böyleydi? Sinirinin nedeni bu kadar önemsiz bir şey olamazdı herhalde. Zaten tepkisini göstermişti bana.
Aslan peçeteyle ağzını sildi. Bir elini masanın üzerine koydu. Kısa bir an onunla göz göze geldiğimde, düşünceli bir şekilde bana baktığını gördüm.
''Bugün saat dörtte terzi ve kuaför gelecek.''
''Benimle olan ilgisini anlayamadım'' portakal suyumdan büyük bir yudum aldım.
''Senin hazırlanmana yardımcı olacaklar'' dedi.
''Bir hazırlık içinde olduğumu sanmıyorum!''
![](https://img.wattpad.com/cover/18561911-288-k975636.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
General FictionTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...