Bu üç boyunca hissizleştiğimi, hissettim. Kendimi hiç böylesine eksik, hatalı ve yanlışlarla dolu hissetmemiştim.
Son yaşadığım olay, Aslan'ın bana söyledikleri... Düşündükçe, sanki tüm olanları tekrar ve tekrar yaşıyormuşum gibi acı hissediyorum, utanıyorum.
Seninle benim aramda cinsel anlamda hiçbir şey olamaz..
Senin bedenini arzulamam için, ilk önce seni bir kadın olarak görmem gerekiyor ama ben seni yalnızca çaresiz küçük bir kız çocuğu olarak görüyorum..
Seni öpmek ve yalamak benim için de büyük bir işkence oldu..
Her cümle zihnimin içinde boğuk ve huzursuz uğultular oluşturuyordu. Kucağımda duran yastığı iyice sıktım. Sözleri fazla ağırdı.. Fazla ağır, yaralayıcı ve düşüncesizce...
Sol gözümden damlayan yaşı elimin tersiyle sildim. Ağlamamayı da öğrenmeliydim artık.
Yüreğimi en çok acıtansa, ben onu aklımdan zorum varmış gibi severken; onun buna hiç ama hiç deymemesi..
Ben onu kalbimde ilahlaştırırken, o gururumu yerlere sermişti. Ben onu değerli bir taş gibi, itinayla korurken o beni paramparça etmişti.
Ben aptalı oynamayı seçmiştim oysa acımasızı...
Başından beri şartlar beliydi. Ben oyuna çaresiz, güçsüz ve bilgisiz başlamıştım.
O ise tüm imkanları olan, güçlü bir oyuncuydu. Üstelik oyunun kurallarını da o koymuştu. Her şartta ben ona yenilecektim, her şartta ben mahvolacaktım.
Şartlar başından beri belliydi ama benim tek bir suçum vardı o da, sevmek.
Burnumu çektim ve elimdeki yastığı kanepeye bırakıp, ayağa kalktım. Aynanın önünden geçerken çökmüş göz altlarıma ve mutsuzuğun somut halini almış yüzüme bakarak odamın kapısına doğru yürüdüm.
Akşam yemeği için, salona doğru yürürken, üzerimdeki eşofman takımının kollarını avuç içlerime kadar çektim.
Salona girip de, masayı gördüğümde hiç hazır olmadığım bir görüntüyle karşılaştım. Üç gün boyunca odamdan yalnızca yemek saatlerinde çıkmıştım ve hiçbirisinde de Aslan'ı görmemiştim, görmekte istememiştim. Görmek istemediğim adam, şimdi tam karşımda oturuyordu.
Aslan'a bakmadan karşısındaki sandalyeyi çekip sakince oturdum. Tabağımdaki dumanı tüten yeşil mercimek çorbasına kaşığı batırıp oynamaya başladım.
Hiçbir şey olmamış gibi davranmalıydım. Aslan'ın moralimi bozduğunu, kendime olan güvenimi zedelediğini ya da onun beni mahvettiğini ona belli etmemeliydim. Ona beni mahvetme zevkini tattırmayacaktım! En azından acılarımı dışa vurmamalıydım.
Onun, karşımda oturduğunu düşünmemeye çalışarak yemeğimi yedim ama o burada yokmuş gibi hissetmek oldukça zordu.
Çünkü Aslan bir ortamdaysa orada başka bir hava, başka bir enerji vardı.. Bu inkar edilemezdi ama şimdi tüm bunları hissetmemen gerekiyordu. Önümdeki yemeğe konsantre olmaya çalıştım.
Aslan'ın boğazını temizleme sesini duydum. Onu umursamayarak, masadaki peçeteyle ağzımı sildim. Tam kalkıyordum ki, Aslan benden hızlı davrandı.
''Yarın akşam, bir yemeğe katılacağız''
İşte o an, ilk defa yüzüne baktım. Her zamanki gibi yine aynıydı. Gurur, ego, kibir.
Yüzünde sert bir ifade vardı. Yüzüme en ifadesiz maskemi takarak ''Tamam'' dedim ve masadan kalktım.
Söylediğim söz karşında, göz bebeklerinde oluşan hayreti gördüm. Benden beklediği tepki bu değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
General FictionTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...