''Size bir iyi bir de kötü haberim var:
Kötü Haber: Hiçbir şey sonsuza dek sürmez.
İyi Haber: Hiçbir şey sonsuza dek sürmez.''
~~
Beyaz ışık gözlerimi rahatsız ediyordu. Sinirle, göz kapaklarımı açtım.
Beni karşılayan görüntü, spot ışıklarıyla döşenmiş gri saçma sapan bir avizeydi. Karşıya baktım, büyük bir plazma vardı. Burnumun önünden ince mavi bir boru geçiyordu.
Kafamı çevirip çevremi inceledim. Kafamı çevirmemle, mor halkaların çevrelediği bir çift siyah inciyle karşılaştım.
Yaşanan ışık hızıyla beynime doldu. Ceren'in gidişi. Hikmet Bey. Bar. Silah. O iğrenç genç. Aslan. Patlayan silah. Ölüme yaklaşışım...
İkimizde şaşkınca birbirimize bakıyorduk. Aslan başka bir boyuta geçmiş gibiydi. Hastanelerin beyaz ışıkları insanın yüzünü hep hortlağımsı gösterirdi ama şu an karşımda gerçek bir öcü vardı.
Yüzünün bir tarafındaki sakalları uzamıştı. Yarasının olduğu tarafta, yarası iyice kötüleşmiş gibi duruyordu. Çökük göz altlarını ve kayan bakışlarını söylemiyorum. Dudakları bembeyazdı. Ölmek üzere olan ben miydim, yoksa o muydu?
İkimizde birbirimize bakıyorduk, konuşmadan. Aslan eliyle yüzünü sıvadı ve derin bir nefes verdi. Kafasını koltuğun yaslanma yerine yasladı ve vücudu günlerdir ilk defa gevşiyormuş gibi kendini bıraktı.
Üzerindeki beyaz gömlek derisine yapışmış ve grimsi bir hal almıştı. Tüm bu berbat görüntünün yanında, bozmadığı bir şeyi vardı. Hala onu güçlü bir Aslan olarak gösteren çok önemli bir şey. Ne yaşarsa yaşasın, bozmadığı duruşu...
Aslan bir süre tavandan bakışlarını hiç ayırmadı. Hatta bir ara uyuduğunu düşündüm. Benimse hiç uykum yoktu. Aşırı dinç hissediyordum ama kalkabilirmiydim? Yastığıma kafamı gömdüm. O sırada Aslan kontrollü bakışlarıyla beni süzdü.
''Sana çok büyük bir ceza vereceğim. Bakalım benim cezamda da tabancanın önüne atladığın kadar cesaretli olacak mısın?'' dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırdım. Aslan ayağa kalktı ve yavaşça odadan çıktı. Sersemlemiş gibi yürüyerek çıkmasını bekledim. Kapıyı kapattığında kahkahalarla gülmeye başladım.
Ne olursa olsun, tepkileri değişmiyordu. İşte benim Aslan'ım buydu! Gözlerim gülmekten yaşarmıştı ve zaten yatar bir pozisyonda olduğum için nefes almam daralmıştı.
O sırada kapım tıklatıldı ve içeri Hakan girdi. Hakan'ı görmekte çok güzeldi. Hakan parlayan gözlerle yanıma yaklaştı.
''Eylül Hanım çok geçmiş olsun'' dedi.
''Teşekkür ederim Hakan, bir şey hissetmiyorum geçti galiba.'' dedim.
Hakan kaşlarını çatarak, işaret parmağıyla üzerimi gösterdi. ''Küçük bir kırık dışında, evet bir şeyiniz kalmadı.''
Gözlerimi kırparak sağ elime baktım. Elim ne demek kolum. Kolum tamamen alçıya alınmıştı. Dehşetle Hakan'a baktım.
Hakan boğazını temizleyerek odada gezdi.
''Aslan Bey, gelene kadar yanınızda ben kalıcam. Istediğiniz bir şey var mı?'' hayır dedim. Hakan ışıkları kıstı ve Aslan'ın az önce oturduğu koltuğa oturdu.
''İyi geceler Eylül Hanım'' dedi sanki uyumamı istermiş gibi.
''Saat kaç ki?''
''İki'' dedi kolundaki saatle teyit ettirerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
General FictionTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...