Ölüm nasıl bir şeydi bilmiyorum ama ben ateşe de cehenneme de hazırdım.. Bildiğim tek bir şey vardı, o da ölünce dünyadan yok olacağımdı.
İnsan öldüğünde ne hisseder? Ruhlar alemine geçiş nasıl olur?
Mesela ben hala bedenimi hissediyor gibiyim. Ellerim var gibi. Hatta ellerimle dokundum. Soğuk ve sert bir cisim hissediyordum ellerimin altında.
Gözlerim. Gözlerimi açmayı reddettim. Ben ölümü bu kadar isterken, bu kadar sahiplenirken o beni bırakmış mıydı? O beni almadan mı gitmişti? Ölmemiş miydim?
Kemiklerim sızlıyordu. Bedenimin her yeri tutulmuştu. Gözlerimin gördüğü şey inanılmazdı.
Gözlerimi açtığım yer, çatı katıydı. O olayların yaşandığı yerdi. Ellerim kalbime gitti. Kan yoktu. Ölüm yoktu...
Arkamı dönüp duvara baktım. Duvarda sabitlenmem için kullandığı halat ve kelepçeler aynen duruyordu. Gördüklerim kesinlikle rüya olamazdı. Panikle duvara yaklaştım. Asılı durduğum yer belliydi. Etrafı bıçak darbeleriyle doluydu.
Duvarda kırılan porselen saatin küçük parçaları etraftaydı. Masanın üstünde yalnızca bıçak çantası vardı. Umutla kalktım. Vücudumdaki tüm acıyı yok sayarak masanın yanına yaklaştım.
Çanta apağırdı. Açmak için hamle yaptım ama çantanın iki tarafında da kilit vardı. Elimi alnıma koydum. Kendimi öldürememiştim.. Bunu anca rüyam da mı yapabilecektim? Duvardaki bıçak izlerine tekrar baktım.
Sinirle asansöre doğru yürüdüm. Tam asansöre binecekken, başım şiddetle döndü. Olduğum yerde duvara tutunmak zorunda kaldım. Sonra odanın içine baktım. Kim bıçakları toplamaya gelmişti? Birisi burayı temizlemişti ve beni böyle bırakıp gitmişti... İnsanlığın mezarına uğrayıp çiçek bırakmam gerekiyordu galiba.
Yavaş yürümeye özen göstererek asansöre bindim. Direkt mutfağa inmiştim. Duvardaki saate baktım. Sabahın beşini gösteriyordu. Dolabı açtım. Tezgahın üstüne hızla jambon ve kaşar peyniri koydum.
Hava henüz tam aydınlanmamıştı. Evdekileri uyandırmamak için ışığı yakmayıp, tezgahın üstündeki ışıldağın loş ışığından yararlanmaya çalıştım.
Fazlasıyla aç olduğumu fark ettim. Zaten bunu titreyen ve sürekli dönen başım bana sürekli hatırlatıyordu.
Ekmeğimin arasını doldurma işlemini bitirdiğim anda koca bir ısırık aldım. Aldığım ilk lokmada ne kadar aç olduğumu fark ettim ve hızla bir lokma daha aldım.
Yemek yemek... Muhteşemdi. Diğer ısırığımı almaya hazırlandığım sırada, yanımda öten metalik ses, yerimde sıçramama neden oldu.
Sesle birlikte hiç fark etmediğim bir ayrıntıyı daha fark ettim. Mutfaktaki masanın ucunda oturan biri vardı.
Siyah inciler oturduğu yerden yavaşça kalktı. Kahve makinesının önüne gitti. Raftan aldığı kupayı yavaşça doldurdu.
''Yiyişin benimde canımı çektirdi'' gözlerime bakarak söylediği cümle kanımı dondurdu. Nasıl ama nasıl her olaydan sonra, hiçbir şey olmamış gibi devam edebiliyordu?
Tüm iştahım kaçmıştı. Sinirle ekmeğimin kalan yarısını tezgahın üstüne bıraktım ve arkamı döndüm.
Bileğimdeki sert el beni kendine döndürdü. Suratına tükürmemek için kendimi zor tutuyordum. Elimi elinden sertçe çektim.
Tezgahın üstüne bıraktığım ekmeğime uzandı. Gözümün içine bakarak, büyük bir ısırık aldı.
Dudaklarını uzatarak çiğnedi. ''IM'' diye bir ses çıktı. Yutkundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
General FictionTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...