Sabah ağırlaşmış göz kapaklarım ve şişmiş göz altlarımla uyandım. Gece merdivenlerde bir müddet ağladıktan sonra, odama girdiğimde zaten sabah olmak üzereydi ve kendimi doğruca yatağa atıp uyumuştum. Şimdiyse saat öğleden sonra ikiydi. Ne berbat bir uyanış saati...
Ayaklarımı yataktan sarkıttım ve dün gece olanları düşündüm. Şimdi ne olacaktı? Yanağımı yakan bir damla döküldü gözümden. Kendimi berbat hissediyordum. Banyoya gittim, küveti ılık suyla doldurdum.
Üzerime terden yapışmış olan elbiseden kurtuldum ve içimi ürpertecek bir soğuklukta olan suya girdim. Aslan çok zor biriydi. Bana dün gece yüzlerce kez aptal demişti, oyuncak demişti...
Sorduğum sorular ve çırpınmalarım gerçekten bir aptalın davranışları gibiydi. Ne garip değil mi, kimilerinin her yalanında bir doğru; kimilerininse her doğrusunda bir yalan ararız. Ben onun doğrularında yalan aradım ama bulamadım...
Küvetten çıktım, makyaj masama oturdum. Göz altlarım morarmıştı bu yüzden kapatıcıyla görüntümü normalleştirmeye çalıştım. Biraz allıkla yanaklarımı hafifçe renklendirdim, kıyafet odasına geçtim. Elbiselere yüzümü buruşturarak baktım. Kısalarını es geçerek, uzun askılı beyaz elbiseyi elime aldım.
Rahat kumaşı, bol tarzı ve en önemlisi ayak bileklerime kadar gelen uzunluğuyla giyilebilir duruyordu. Giyindim ve odadan dışarı çıktım. Kapıya çıktığımda Hakan'ın kapımda beklediğini görmek, beni şaşırttı. Yoksa başladığımız yere geri mi dönüyorduk?
''Eylül Hanım yemeğinizi hazırlamaları için, aşağıya haber veriyorum'' dedi, kafamı sallamakla yetindim. Salona geçtim ve büyük camın önünde durdum. Bahçede herhangi bir hareketlilik yoktu. Anladığım kadarıyla Aslan evde değildi.
Arkamda duyduğum tabak sesleriyle geriye döndüm. Yemekte en sevdiğim şey-bamya- olmasına rağmen tabağımdakilerle oynamakla yetindim. Sofradan kalktıktan sonra, bahçeye çıkmak istediğimi söyledim.
Hakan ile birlikte bahçeye çıktım. ''Bahçede yalnız dolaşabilirim''
''Aslan Bey dün akşamki olaydan sonra, yanınızdan bir saniye bile ayrılmamamı emretti.''
''Aslan Bey ve emirleri... nesin sen köpek mi?!'' Söylediğim cümlenin ne kadar kırıcı ve sert olduğunu söyledikten sonra farketmem, son pişmanlığın yararsızlığıydı. Hakan bu beklenmedik cümle karşısında iki saniye şaşkınlık yaşadı,
''Bilmediğiniz şeyler var Eylül Hanım, bu benim işim ama sizin bakış açınızı değiştiremem ve buna köpeklik demek istiyorsanız diyebilirsiniz'' sözleri kırıldığının göstergesiydi. Aslında haklıydı sonuçta bu onun işiydi.
''Ailen var mı?'' kafasını sağa sola sallamakla yetindi. ''Benimde yok'' diye mırıldandım ve ayaklarımızın altına aldığımız sararmış yaprakların sesiyle yürümeye başladık.
Eve dönmeyi hiç istemesemde, yürümekten yorulmuştum. Evin arka tarafında kocaman bir koruluğu olduğunu öğrendim ve orada sık sık yürüme kararı aldım, çünkü doğa bana iyi geliyordu.
Salona girdiğimde koltukta telefonuyla uğraşan Ceren'i gördüğümde şaşırdım. Geldiğimi duyduğunda kafasını kaldırdı ve acı bir gülümsemeyle ayağa kalktı.
Bana doğru yaklaştı ve kollarını açarak sımsıkı sarıldı. Bu o kadar güzeldi ki... Bu kızın kollarında şefkat vardı, tıpkı gözlerindeki insanlık gibi.
Birbirimizden ayrıldığımızda aynı koltuğun uçlarına oturduk. Bir süre ikimiz de hiç konuşmadan birbirimize baktık. Ceren'de yorgundu bunu görebiliyordum. Ilk konuşan o oldu. Derin bir nefes vererek, dudaklarını araladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
General FictionTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...