Uyandığımda, siyah saten çarşafa sıkıca sarılmıştım. Yatağa baktığımda Aslan'ı göremedim. Dün gece hayatımın en akıl almaz akşamını geçirmiştim. Sonrasında ise bana türlü acılar çektiren o adamın kollarında, günlerdir aradığım huzurlu uykunun derinliklerine dalmıştım.
Yüzündeki yarayı düşündüm. Acaba nasıl oluşmuştu? Yarası sanki dünyanın kuralını gösteriyordu. Hiçbir şey mükemmel değildir. Gözünün hemen yanından başlayan ve yanağından boynunun biraz altına inen yara, sol tarafın tüm kusursuzluğuna gölge düşürmesi gerekirken; Yüzündeki tüm ilgiyi yarasız tarafa aktarıyordu.
Yatakta doğruldum ve bağdaş kurarak oturdum. O anda gözüme yastığın üstündeki not ilişti. Küçük kağıdı elime aldım ve ''Bundan sonra yaşayacaklarını, davranışların belirleyecek.'' bu kadar mı? Bu mu?
Bazı şeylerin gerçekliğini kavramak zaman alıyor. Bazı şeylerin gerçekliğini kavramak can yakıyor... İçinde bulunduğum durumu kavramam için yeterli zaman geçmişti ve şimdi ben, canımın yanması aşamasındayım. Canım şu anda öylesine yanıyordu ki...
Yavaş adımlarla, odadaki büyük cama yaklaştım. Şaşırarak baktım. Çalışma odasında gördüğüm orman manzarasının aksine, kocaman bir bahçe görüyordum. Gözüm bahçenin sonunu göremiyordu. Araba yolu, ortada büyük bir süs havuzu, bakımlı çimler...
Bahçenin bir köşesinde, eski ahşap bir piyano vardı. Piyanonun tuşlarının olduğu yerden, pembe bir çiçek tüm ihtişamıyla o bölgeyi sarmış ve sarkar bir vaziyette muhteşem bir görüntü oluşturuyordu. Piyanonun hemen yanındaki dev salkım ağacı ise bahçenin harika manzarasını tamamlıyordu.
Yine bahçede ağaçların altına konmuş salıncak ve karşısındaki oturma bölümüyle samimi hoş bir hava oluşturulmuştu. Içinde bulunduğum yapının bir ev değil de, sutunları olan küçük bir saray olduğunu anlamam garip hissetmeme neden oldu? Acaba ne iş yapıyordu ve kaç yaşındaydı?
Gördüğüm tüm bu ihtişam beni fazlasıyla yordu ve camdan çekilerek odanın içine doğru yürüdüm. Odaya hakim olan renkler siyah, kırmızı ve mordu. Büyük odayı, camlar ve yatak oluşturuyordu sadece. Yatak, büyük camın ve balkona çıkan kapının karşısındaydı. Yatağın hemen başında büyük bir tablo vardı. Tablo ise oldukça garipti, hatta korkunç.
Tabloda kafasını gökyüzüne doğru kaldırmış, insan hayvan karışımı garip bir yaratık sanki çığlık atıyordu. Gökyüzü kıpkırmızı bulutlarla kaplıydı. Yaratık ise simsiyahtı. Tablonun geri kalanı gri ve kırmızının kapalı tonlarıyla kaplanmıştı. Resim o kadar canlı duruyordu ki yaratığın attığı çığlığı kulaklarımda duyabiliyordum.
Huzursuzca bakışlarımı boş odaya doğru çevirdim, sadece yatak, pencere, tablo ve balkona açılan bir kapı. Sade ve boş. Bakışlarımı çevreden alarak kapıya doğru yürüdüm.
Kapıdan çıktığımda iki korumadan biri yanıma gelerek bana eşlik etti. Artık kolumdan tutarak beni sürüklememelerine minnettardım. Asansöre binerek benim kaldığım kata geldik. Kendimi oldukça dinlenmiş hissettiğim için, odaya girdiğimde bir aşağı bir yukarı gezinmeye başladım. O sırada kapının açılıp kapanmasına aldırış etmedim. Kahvaltımın geldiğini biliyordum.
Kapının yanındaki tepsimi aldım ve aheste aheste yemeğe başladım. Akşama kadar oldukça vaktim vardı ve bu odada yapacak hiçbir şeyim yoktu, bu yüzden yemek yeme işlemini istediğim kadar uzatabilirdim. Tepsideki bardağın ve çatal bıcağımın o malum olaydan sonra plastik olarak önüme geldiğini söylemiş miydim? Gülerek tepsime baktım ve kızarmış ekmeğime tereyağı sürmeye başladım.
**
İki koca gün geçirmiştim bu odada. Aslan'ın yanına da çıkartılmamıştım. Acaba kalbini kıracak bir şey mi yapmıştım ya da yüzünden mi utanıyordu? Bunun gibi binlerce ihtimali zihnimde sıralayarak, üçüncü kitabımın son sayfalarını karıştırıyordum. Üçüncü günümü dolduruyordum ve bana işkenceler çektiren o adamı üç gündür görmediğim için kendi kendimi yiyordum. Doğru düzgün uyuyamam ise cabasıydı. Böcekler hala her yerde gibiydi. Ilk günlere göre, vücudumda yürüyen böcek hissetme sorunum minimal düzeye inmişti ama tam düzelememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
General FictionTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...