Ancak masallar ve hikayeler mutlu sonla bitebilirdi. Çünkü: kitabın bir son sayfası vardır, bir bitişi... Halbuki hayat böyle değildir. Hayatımızın her dakikası son saniyemizi barındırıyor olabilir. Tıpkı her saniyenin hayatının en güzel senaryosunu da barındırabileceği gibi.
Hayatta son diye bir şey bu yüzden yoktur. Yalnızca kader vardır, bizi birbirimizden ayıran. Bizi ayıran kaderin, tekrar birleşticeği de her zaman kenarda olacak bir olasılıktır. Yani yaşadığımız sürece her şey mümkün. İyi ya da kötü diye bir şey yok. Yalnızca eksik kalan şeyler var, acıtan şeyler var, tebessüm ettiren anılar var... var da var...
Elimdeki bardağı masanın üstüne bıraktım. Masadaki yarım daire şeklindeki kahve lekelerine daldım. Bizim hikayemizde yarım kalmıştı.
Gözlerim tekrar bilgisayarın ekranına gitti. Bitirdiğim kitabın sonuna baktım. Ne son uydurmuştum ama...
''......
Gülerek öldü adam. Gökyüzü sevinç göz yaşlarıyla verdi onu toprağa. Beyaz bulutlar kardı. Gökyüzü siyahla beyaz oldu. Özgürlük parıldadı güneş yerine, o gün gökyüzünde.
Gün griye boyandığında, Beyazla Siyahın hikayesi olacak zihinlerde. Aşk orda, bulutların biraz arkasında.
~~SON~~ ''
Okuyanlar ne düşünecekti bilmiyorum. Zaten bende yazarken yeterince tatmin olmamıştım.
Belki diğer bölümlere göre daha sönük olduğunu söylerler ya da eksik kaldığını. Belki Aslan'la Eylül'ün evliliklerini, onların mutlu anlarını, Aslan'ın Eylül'e sabah aynı yatakta uyandıklarında nasıl baktığını, çocuk sahibi oldukları süreci, Aslan'ın oğlunu kucağına aldığı sahneyi, İskender'in küçüklüğünü, Eylül'ün mutluluğunu... anlatmadığım için kızacaklar, hatta belki ikinci kitabı isteyeceklerdi.
Aklımdan geçen tüm bu ihtimallerle gülümsedim.
Yazamadım diyemeceğim ama 'yaşamadım' diyebilirim. İnsanın yaşamadıklarını kaleme dökmesi öyle zorki. Mesela Aslan'la mutlu olduğumuz bir anı zihnimde bile düşünemezken, bunları kelimelere nasıl dökebilirdim? Onun nasıl işkence edebileceğini bilirken, nasıl sevebilceğini tahmin bile edemiyorum? Mesela onunla aynı yatakta uyanmamız... Siyah incileri benimmiş gibi, rahatsız olmadan onlara bakabilmek. Onun kadını olmak... Fazlasıyla ütopik geliyordu tüm bunlar...
En imkansız gelen şeyse, ondan bir çocuğumun olması... Düşüncesi en masum ve güzel olanıydı... Çocuğumuzun gözlerinin ona benzemesini isterdim. Hayalimdeki çocuk minik bir Aslandı. Düşüncelerim gözlerimi yaşartırken, zihnimdeki bu mutlu düşünceleri kovarcasına kafamı salladım.
Kaydetme tuşuna bastım ve dosyayı belleğe attım. Avucumun içindeki minik bellek, yaşamımdı, onunla yaşadıklarımdı... Kitabımın herkesin kurgu zannedeceği bir konusu olacaktı, halbuki satırlarda yazanlar, birebir hayatımdan alıntılardı. Yalnızca finali hariç.
Aslan'ın evinden ayrıldığım, üç ay kadar bir süre geçtikten sonra evime gelmesi, anlattığı hikaye, gözlerime bakıp hisset diyişi... ve maskesini çıkardığı sahne. Hepsi ama hepsi gerçekti ama gerçekler buraya kadardı.
Sonrası salakça bir kurguydu. Onunla mutlu olmak, korkutucu bir efsun barındırıyordu, bunu yazarken hissetmiştim. Kitabı mutlu sonla bitirmem gerekiyordu ve ben o mutlu sonu kendi yani Eylül'ün ağzından dahi anlatamamıştım. Kübra diye bir karakter uydurdum ve o bana yardım etti. Ah ne büyük bir yazı oyunuydu onunla mutluluk...
Okuyucularıma gerçek sondan bahsedecek olabilmeyi dilerdim. Her şey açıklandığındaki o hissizliğimi... Hiçbir acının sırtını bükemediği Aslan'ın, o gece kapıdan büyük bir kamburla çıkışından bahsedebilmeyi dilerdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
Fiksi UmumTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...