BÖLÜM33 ''ÇAKALLA DANS''

25.6K 1.2K 124
                                    

**

Biraz cüretkat hayır hayır tamamen seksi. Aslan bu elbiseyi üzerimde görünce yüzünde nasıl bir ifade belirecek? Bunu düşünmek bile gerilmeme yetiyor. Derin göğüs dekoltesi, bacaklarımı çıplak bırakan derin yırtmacı ve bedenimi sımsıkı saran bu fildişi elbise ile Aynur Hanım'ın dalgalandırdığı saçlarımla farklı gözüküyordum. Çok farklı. Makyajım sade, gözlerim ve dudaklarım ön plandaydı. Dudaklarımda kıpkırmızı bir ruj vardı.

Bu ruju sürerken Erva Hanım'ın söylediklerini hatırladım.

"Kırmızı ruj tehlikelidir... Bıçak gibi keskindir. Onunla ya mükemmel olursun ya da ucuz. Ve Eylül sen ucuz olmaktan çok uzaksın."

Elbisenin kumaşı hafif ve parlaktı. Kendimi tehlikeli bir kadın gibi hissettim.

Ayaklarımdaki yüksek topuklular ile dikkatli adımlar atarak dışarıya çıktım.

Topuklulara alışmak için yürümeye karar verdim. Aslan da birazdan gelirdi herhalde. Koridorda biçkaç dakikadir yürüyordum.

O taze ve ferah kokuyu burnumda hissettim. Sanki deniz ve karın ferahlığı vardı bu kokuda. İnsanı uyuşturan bir rahatlık hissi.. Kokusunu nefessiz kalmış bir hasta gibi içime çektim. Arkamı yavaşça döndüm ve siyah incilerine baktım.

Yüzünde fırtına öncesi sessizliğinin sakinliği vardı. Bakışları kontrol ve iktidar direktifleri yayıyordu. Dudakları uzun bir sukunete ev sahipliği yapmak ister gibi kapanmıştı.

Gözlerini, gözlerimden ayırdı ve vücudumda bir gezintiye çıktı. Bakışlarında hiçbir duygu yoktu. Onay ya da olumsuz bulma...

Derin bir nefes aldı ve elini ceketinin iç cebine attı. Kadife kaplı bordo bir kutu çıkardı. Büyük bir ciddiyetle kutuyu açtı ve içindekini avucunun içine aldı. Kutuyu uzun adımlarıyla konsolun üstüne bıraktıktan sonra, yanıma geldi. Yürümesi rügzar estiriyor, rüzgarsa kokusunu bana sunuyordu.

Soğuk, kalın zinciri boynuma yavaşça kondurdu. Kısa bir uğraştan sonra takma işlemini bitirdi ve beni kollarımdan tutarak kendine döndürdü. Bu sefer gözlerinde parıltı vardı. Beğeni yansıtan bakışlarının altında, hafifçe yanaklarım kızardı.

"Elmastan daha nadir bulunan bir taş bu. Nadir ve oldukça değerli.." Aslan demek buydu. Onun için pahalı olmayan hiçbir şeyin önemi yoktu. Her şeyi rakamlarla derecelendirmekti marifeti. Kollarımı bıraktı ve uzun adımlarıyla merdivenlere doğru ilerledi. O hiçbir zaman sarsılmayan dik yürüyüşüyle gözlerimin önünden kayboldu. Bense arkasında bir enkaz gibi kaldım.

Tüm gecenin gerginliği yetmeyecekmiş gibi, birde bu çok değerli ve nadir şeyi korumak için çaba harcayacaktım. Dişerimin arasından tısladım.

Bu gece tıpkı diğer gecelerde de olduğu gibi, onun için hazırlanmıştım. Onu temsil edebilecek etkileyicilikte ve şıklıkta donatılıyordum. İstediğim şey tabikide övgü cümlecikleri değildi, sadece olmuş demesi bile yeterliydi. Yine ve de yine kendince beni değerlendirmişti, uygun bulmadığı bir şey olsa 'aslan dili' ile korkutucu bir tehdit söylerdi. Hiçbir şey söylememesini, görüntümde sorun bulmadığının sonucu olarak gördüm ve kabanımın kemerini sıktım. Üşüyeceğimi bilerek Hakan'ın açtığı kapıdan dışarı adımımı attım. Merdivenleri bitirmeden Aslan yanımda belirdi ve hızlı adımlarla arabaya bindik. Bu gece gergin olduğunu, sürekli dalan bakışlarından anlayabiliyordum. Bahçenin büyük demir kapısından çıktık ve yolculuğumuz başladı.

Onun konuşma gibi bir niyeti yoktu. Aslında başta benimde yoktu ama sessizlik fazlasıyla sağır edici bir hale geldiğinden bir şeyler sormaya karar verdim.

KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin