BÖLÜM17 "SAMANTHA ve İSABEL"

28.3K 1.4K 158
                                    

Terastan, merdivenlere yöneldim ve inmeya başladım. Aslan'ın da arkamdan geldiğini hissediyordum. Tam merdivenlerin sonuna geldiğimizde, yukarı çıkmakta olan Ceren'le karşılaştık.

''Bende sizin yanınıza geliyordum'' dedi gülümseyerek. Aslan arkamdan geldi ve ''Biz gidiyoruz'' dedi. Ceren bu sözü dudak bükerek karşıladı. Sonra garip bir şekilde neşelendi ve bana dönerek;

''Çarşamda günü doğum günüm. Kutlama tarzı bişey yapıcaz. Eylül sen de gelirsin değil mi?'' O kadar tatlı ve samimi bir şekilde sormuştu ki bunu, şimdi bu nasıl reddedilirdi?

Geveleyerek ''Yani ben gelemem herhalde'' dedim. Gitmeyi de istemiyordum zaten, kalabalık ve tanımadığım insanlarla dolu bir eğlence ortamı, benim için sıkıcı olurdu muhtemelen.

O anda elimde Aslan'ın elini hissettim. ''Geliriz Ceren'' dedi net bir şekilde. Bunun üzerine Ceren coşkuyla ilk önce bana sonra Aslan'a sarıldı. Benim adıma karar vermesine bozulmuştum ama renk vermedim.

Aslan Hikmet Bey ve düğün sahipleriyle görüştükten sonra, arabamıza bindik. Aslan'ın dediği gibi, geçenki yemeğe göre, daha az sıkılmış. Ama sonuçta yine sıkılmıştım, bir tek Ceren güzel bir tanışma olmuştu benim için. Vakif yemeğinde tanıştığım o ilginç kadından-Yağmur- sonra, Ceren bana gerçekten iyi gelmişti.

''Benim de fikirlerimi aldığın bir zaman olacak mı'' diye isyanla sordum Aslan'a.

''Canım istediğinde olabilir'' dedi... Ellerimi boynumdaki gerdanlığa attım ve biraz uğraşarak onu boynumdan çıkardım. Elimde tuttuğum gerdanlığı Aslan'ın avucuna bıraktım. Aslan yanan gözleriyle bana döndü ''Ne bu?''

''Kolye gibi gözüküyor'' dedim hafif bir alayla.

''Bunu sana hediye ettiğimi anlayamadın herhalde?''

''Sende benim bu hediyeyi kabul etmediğimi anlayamadın herhalde''

Aslan güldü ama bu gülümseme korkunçtu. Ezici ve alay doluydu.

''Eylül bu kolyeyi kabul etmezsen-''

''Ne yaparsın! Saçma cezalarından birini mi verirsin! Evet sen anca bunu yapabilirsin. Durma, ne istiyorsan yap. Artık bana vereceğin cezaların hiçbir anlamı yok. Senden korkmuyorum anladın mı?! Umarım o cezaların bir gün beni öldürürde bende kurtulurum!!''

Son cümlemi söylediğimde Aslan parmaklarıyla çeneme yapıştı. Yüzümü yaklaştırdığı dudaklarıyla ''Demek cezalar artık umrunda değil(!) Bakalım birazdan göreceklerinden sonra da bu söylediklerinin arkasında duracak mısın? Biliyor musun? Senin cesaretini kırmak bana apayrı bir haz veriyor'' dedi ve suratımı sertçe itti.

Şöfore ''Şirkete gidiyoruz'' talimatını verdiğinde istemsiz olarak gerilmiştim. Tamam cümlelerim biraz iddaalıydı ama artık güçlü olmaya çalışıyordum. Zaten bana yaşatacağı en uç şey ölüm olurdu ki bu benim için şu şartla bir kurtuluş gibi gözüküyordu.

Caddeden saparak girdiğimiz yolun hemen karşısındaki devasa plaza, tüm görkemiyle Aslan'ın şirketi olduğunu dünyaya duyuruyordu. Büyük kapının önünde durduk ve son model cipten indik. Aslan'ın veya bir başkasının kapımı açmasını beklememiştim.

Aslan yanımdan geçti ve hemen girişteki basamakları çıkmaya başladı. Bense hiç hareket etmeden arabadan indiğim noktada duruyordum. Aslan durdu ve yavaş çekimdeymiş gibi arkasını döndü.

Yüzüne hiç yakışmayan o bela vaat eden gülüşüyle bana baktı. Ardından görüntüsünü daha da etkileyici yapan dik ve kendinden emin yürüyüşüyle yanıma geldi. Elini kibarca koluma uzattı ve ''Şirketime hoşgeldin Eylül, lütfen önden geç'' bu bir lutuf değil, adete emirdi.

KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin