Yorgundum. Uyanmak istemedim. Her şey bitmeden uyanmak istemedim. Bu bir kabussa bitmeliydi. Eğer gerçekse, o zaman herkes ölmeliydi. Hatta ölenler tekrar dirilene kadar uyanmak istemedim. Sesim çatlayana kadar haykırmak, içimdeki sıkıntı kadar kendimi sıkmak istedim.
Yapabildiğim tek şeyse elimin altındaki yorganı sıkmaktı. Ağzıma bastırdığım yastığa haykırdım.
Fazlasıyla yorgundum. Tireyen bedenimi harekete geçirdim. Güçsüz ayağımın üstüne bastım. Aynanın karşına geçtim. Kendime baktım. Elimle yüzümü elledim. Insan kendisine yabancı hisseder mi? Ben hissettim.
Üstümdeki elbiseyi sinirle attım. Boynumdaki kalın zinciri özensizce çıkardım. Dizlerimin üstüne çöktüm. Çırılçıplaktım ama hala kendime yabancıydım.
Göğsümün üstündeki sigara yanığını elledim. Her şey bitse bile bende bir izi olacaktı... çığlık attım acıyla. Kendime öldürsem kurtulurdum ama eğer öldüremezsem... Bunu Aslan daha acı bir şekilde, zevkle yapardı. Aslan'la konuşacaktım. Evet.
Banyoya girdim. Güzelce yıkandım. Kendimde olmadığımı biliyordum. Beni kendime getirecek bir şey lazımdı ve onu da yapacaktım. Banyodan çıktım, saçımı kuruttum. Üzerime gömlek ve siyah bir tayt giydim. Saçımı balıksırtı ördüm.
Oldukça aç hissediyordum. Merdivenlere yöneldiğim sırada, Nigar Hanım'ın sesini duydum ''Eylül Hanım yemeğiniz salonda hazır''
Memnuniyetle kafamı salladım. Yemek yersem mantıklı düşünebilirdim belki. Salona girdiğimde tüylerim diken diken oldu. Aslan tüm heybetiyle masanın baş ucunda oturuyordu. Sakin adımlarla masaya doğru ilerledim. Benim için hazırlanan yere, Aslan'ın tam karşısına oturdum.
Hiçbir şey yaşanmamış gibi karşımda öylece oturması sinirlerimi bozsa da sakince tabağımdakileri bitirmeye konsantre oldum.
Huzunlü bir suskunluğa bürünmüştü. Soylu bir görüntü sergiliyordu. Söyleyecek bir sürü şeyi olan biri gibi duruyordu ama hepsini tüketmiş ya da hiçbir işe yaramayacağını düşündüğü için sözlerini yutup uzun uzun susan bir adam vardı karşımda.
Ciddi bir sessizlik vardı masada. Sanki dün gece beni mahveden adam o değildi? Delirmiş gibi, saçmasapan, mantıksızca davranan, o adam değilmiş gibiydi!
Benim sesizliğimse çaresiz bir sessizlikti. Söyleyecek milyonlarca şeyi olan ama söylemeye korkan bir zavallıydım.
''Aslan'' bakışları benimkileri buldu. Gözleri yorgun ama değişik bir parıltıyla bakıyordu. Cümlemin sonunu getiremedim, o bana böyle bakerken... Sanki söyleyeceğim en ufak şey onu paramparça edecek bir kırılganlıkla bakıyordu. Sanki bana muhtatmış gibi...
Bunların hepsini kendimin uydurduğunu biliyordum. Gözlerimi sımsıkı yumdum. O şeytanın tekiydi! Saçma ve acımasız bir insandı. Ona karşı dikkatli olmalıydım. Efsunlu yanının beni büyülemesine müsaade etmemeliydim.
''Aslan biz ne yapıyoruz?''
Gözleri hafifçe açıldı. Alnı kırıştı. Neden gözüme bu kadar masum gözüküyordu? Ateş saçan bakışları neredeydi? Beni her zaman azarlayan bakışları, neredeydi? Masadaki peçeteyle ağzını kibarca sildi. Duruşu o kadar etkileyiciydi ki. El haraketleri erkeksi bir zerafet yansıtıyordu.
''Yemek yiyoruz.''
Güldüm. O ise ciddi duruşunu hala koruyordu.
''Etkileyici bir zekan var.'' Dilini dişlerinin altına sürttü. Bu hareketi garip bir şekilde nefesimi kesti.
Masadan kalkmaya hazırlandığını hissedebiliyordum. Bu yüzden bıkkın bir şekilde nefes verdim ve aceleyle sözlerime başladım.
''Aslan bu saçmalık ne zaman bitecek?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
General FictionTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...