Amacını, düşüncelerini, hissettiklerini... Onunla ilgili hiçbir şeyi anlayamıyordum. Zaten artık anlamaya çalışmakta istemiyorum. Sadece üzülmemek istiyorum.
Akşam beşe kadar çalıştık. Bir ara Aslan'ın sekteri masamıza kahve ve atıştırmalık bir şeyler getirdi. Onun dışında ne biz odadan çıktık, ne de başka biri geldi. Benim işim bitmişti ama Aslan hala önündeki dosyları incelemekle meşguldü. Hemde öylesine konsantre olmuştu ki, onun bu kendini işine vermiş halini bozmak istemedim.
Bu yüzden masadan sessizce kalktım ve Aslan'ın çalışma masasına yöneldim. Büyük ve görkemli masasına, hiç düşünmeden oturdum.
Deri sandalyesi oldukça rahattı. Ellerimi masanın üstüne uzattım ve masanın üzerindeki dolma kalemlere baktım. Bir tarafta dosyalar vardı, onlar ilgimi çekmedi.
Orta büyüklükteki, siyah deri bir defterin kapağını elledim. Ajandası olduğu açıkça belliydi ama kapağını kaldırmadım. Sonra parşöment kağıtlarına benzeyen, bir dizi kağıda gözüm kaydı.
Dosya kağıtları, öylesine bir klasörün arasına sıkıştırılmıştı ama kenarlardan taşan dosyalar oldukça ortalıkta duruyordu. Kenardaki dosyalardan birini çektim ve üzerindeki yazıya baktım.
Bu yazı Aslan'a aitti. Sabahları yatağıma bıraktığı minik kağıtların üzerindeki yazısından tanımıştım. El yazısı çirkin ya da güzel değildi. Karakteristikti, dikkat çekiciydi... 'y' leri 'z' 'm' leri oldukça farklıydı. Daha çok el yazısına benziyordu. Yazıyı incileme faslını geçip, kağıdın üzerinde yazanları okumaya başladım ki-
''Özel eşyalarımı mı karıştırıyorsun?''
Gözleri uzunca bir süredir çalışmaktan kızarmıştı. Tam karşımda, elini ensesine koymuş bir şekilde duruyordu. Ensesindeki elini saçlarının arasına daldırdı. Yorulduğu oldukça belliydi.
''Ve benim masama oturmuşsun''
''Oturmak yasaktır yazısını görmedim kusura bakma'' dedim sinirle ve ayağa kalktım. Işaret parmağımı ona doğru uzattım.
''Ve senin özelinle ilgili hiçbir şeyi merak-!''
Uzun adımlarıyla, çabucak yanıma geldi. Işaret parmağımı çevik bir hareketle, avucunun içine aldı. O kadar yakınıma gelmişti ki, sıcaklığını hissedebiliyordum.
''Cümleni devam ettir Eylül''
Varlığı tüm dikkatimi dağıtıyordu. Ayaklarıma baktım. Vücudundan yayılan sıcaklığı, varlığı... her şeyi dikkatimi kolaylıkla dağıtıyordu ve ben cümlemin sonunu getiremedim. Kurumuş boğazımı ıslatmak adına yutkundum.
''Etmiyorum'' yeni cümle kurmaya başlayan bir çocuk gibi tutuklukla söylemiştim. Omuzlarımı dikleştirdim ve ''Senin özelini merak etmiyorum'' tek kelimelik cümlemden daha iyi bir cevap olmuştu.
Aslan gergince gülümsedi ve yere bakan kafamı çenemden tutarak yukarı kaldırdı.
''Emin misin?'' gözlerime bakarak alayla söylediği cümle, beynimde yankılandı.
Kafamı aşağı yukarı salladım. Bunun doğru olmadığını, onunla ilgili her şeyi deli gibi merak ettiğimi ikimizde biliyorduk. Ardından hiçbir şey söylemeden, elimi ve çenemi bıraktı. Gömleğinin kollarını aşağıya indirerek, odanın içine doğru yürümeye başladı.
Üzerimden ellerini çekmesi, kocaman bir boşluğa düşmüşüm gibi hisssettirdi. Boğazımı temizleyerek masanın yanından uzaklaştım.
Aslan ceketini giyerken ''Çıkıyoruz'' dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
General FictionTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...