''Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı'' Franz Kafka
--*--
''Davranışların cezanı belirledi küçüğüm''
Elimdeki küçük kağıdı sinirle odanın içerisine salladım. Ellerimi kafamın içine aldım. Böyle mi olacaktı? Ben hep ceza mı alacaktım? O kimdi de bana ceza veriyordu?
Yataktan sinirle kaltım ve banyoya gittim. Işlerimi halledip aynanın karşısında kendime baktım. Ben artık eski Eylül değildim. Buraya geldiğimden beri bambaşka bir insan olmuştum. Umutlarım ve hayallerim ölmüştü. Yüzümdeki samimi gülüş silinmişti. Gözlerim eskisi gibi ışıltıyla bakmıyordu.
'Artık anlamalısın Eylül. Sen Eylül değilsin, sen Aslan'ın oyuncağısın, kölesisin, istediği zaman istediğini yapabildiği malısın!' diye yansımama bağırdım.
Tüm bu kötü özelliklerin içinde, bana karşı duyduğu hiçbir insancıl yanı yoktu. Aslan mantığını yitirmiş, hasta ruhlu biriydi ve her konuda benden çok daha güçlüydü. Nedensizce beni yanında tutuyordu. O her ne kadar her şeyin bir nedeni var dese de... Bazı şeylerin nedeni yoktur, öylesine varlardır. Bunu oda er ya da geç anlayacak.
Bu evrede benim yapabileceğim tek bir şey vardı. Güçlü olmalı ve sabırla benden sıkılmasını beklemeliydim! Kafesine aldığı kuşu, illaki sıkılıp bırakacaktı...
Ben hayatım boyunca hep güçlü olmuştum zaten. Yetimhanede de bu esir hayatını yaşamıştım. Yetimhaneden ayrıldığım o gün, hayatım değişmişti. Karanlık ve acılarla dolu hayatım; mücadele ve umutlarla dolu bir hale dönüşmüştü. Işim, evim... Şimdi hepsi gerideydi ama o hayatıma tekrar döneceğimi hissediyordum. Aslan her şeyimi alabilirdi ama beni, alamaz. Içimde olan bene zarar veremez, ben istemediğim sürece!
Güçlü olacaktım. Yüzümü yıkadım ve ellerimi havluya kurulayıp çıktım. Altıma koyu renk bir kot ve üzerime koyu yeşil bir atlet giydim. Oldukça gergindim. Odamda kapımın açılmasını bekledim. Beklerken başıma gelebilecek ihtimalleri düşünüyordum.
Kapım sert bir şekilde açıldı. Karşımda gördüğüm yapılı adam, yutkunmama neden oldu. Tok bir sesle ''Sizi götürmek için emir aldım'' dedi yüzüme bakarak.
Bedenim kaskatı olmuş bir şekilde ayağa kalktım. Odadan çıktığımızda gözüm Hakan'ı aradı ama onu göremedim. Yanımdaki adamla asansöre bindik. Sabah kalvaltısı yapmaya gidiyor olmamızı diledim, her ne kadar şu anda cezaya gittiğimi bilsem de ama yine de içimden bunun olması için dua ettim.
Asansörden indiğimizde ettiğim duanın boşa olduğunu anladım. Her tarafın metal kaplı olduğu, beyaz floranslı kattaydık. Omuzlarım gerginlikten ağrıyordu. Koridorun sonuna doğru yürüdük, sonra sağ tarafa saparak devam ettik. Tahtadan bir kapının önünde durduk. Korumam kapıyı iki kez tıklattı ve bir adım geri çekildi.
Nefesimi tutarak aralık kapıdan adımımı içeri attım. Orta büyüklükte boş bir odadaydım. Odanın ortasında metal yatağa benzer bir düzenek vardı ve yatağın hemen karşısında bir sandalye. Sandalyede oturanı gördüğüm de, kendimi o düzenekte acı çekerken gördüm.
Aslan oturduğu siyah sandalyeden, yüzünde hiçbir mimik yokmuş gibi bakıyordu. Simsiyah gözlerine baktım. Duygusuzdu, kanımı donduracak kadar korkunçtu. Ayağım benden bağımsız olarak bir adım geri gitti.
Aslan oturduğu yerden sakince kalktı ve yanıma geldi. Kusursuz elini koluma attı ve beni hareket ettirdi. Yatağa benzeyen düzeneğin yanına geldiğimizde tok bir sesle, ''Yat'' dedi.
Kafamı kaldırıp, gözlerine baktım. Orada bir şeyler aradım. Merhamet, acıma, şefkat, sevgi, insanlık? Bunların yerine ise alabildiğine öfke gördüm. Gözleri öfkeyle bakıyordu. Her zaman sakin ve duygusuz bakan gözleri öfkeyle bakıyordu, ilk kez!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN YÜZÜ (TAMAMLANDI)
General FictionTüm dünyanın ona ait olduğunu zanneden bir avcının hikayesi... Yalnızlığından güçlenen, karanlıkta avlanan, bedenini başkalarının acılarıyla besleyen bir sadist. Hüznün şarkısını fısıldayarak gelen bir Eylül... ~~ஐ ''Karanlığından ne zaman çıkaca...