9. Bölüm: Kabuslara Gebe Zihinler

87 20 8
                                    

Kalbinde yitik bir anı olarak kalacak, belki silik bir hatıra olacak sonunda. Ancak biliyorum yakacak o seni. Ve sen kor olacaksın. Aşkından küller doğacak, sen öleceksin.

En sonundaysa 'Yaktığın halde beni küllerimi affet.' diyeceksin. Hikaye böyle bitiyor.

Özgür'ün günlüğünden

Kafamda binlerce ses. Susturamıyorum hiçbirini. Gökçe, hep aklımdasın. Yüzünü o halde gördükten sonra biliyor musun? Ölmek istedim. Seni. Seni tanınmaz hale getirmişlerdi. Düşündüm. Sana bir kez de olsa seni seviyorum diyememiştim.
Yüzünü okşayamadan kezzap döktüler. Saçlarını öpemeden. Ben seni adamakıllı sevememiştim ki. Seni ölen annemin yerine koyduğumu söyleyememiştim. Onun gibi koktuğunu. Sana bunları söyleyemeden aldılar seni elimden. Öldürdüler seni, seninle birlikte beni ve doğmamış çocuklarımızı.
Ama sen merak etme sevgilim. İntikamımızı alacağım, kanın yerde kalmayacak. Ve çok yakında yanında olacağım. Biraz beklemen gerek sadece. Gökçe, Gökçe'm. Seni her şeyden çok seviyorum. Yaşamdan da. Ve bu iğrenç dünyada sensiz yaşamak istemiyorum.

-Diğer sayfa-

Bu sabah da gözlerimin altındaki morluklar merhaba dedi bana. Sen yine yoksun. Olsun.
Gökçe'm. Hastaneye kaldırdılar beni. İlaçlara boğuyorlar bedenimi, uyuşturan sakinleştirici ilaçlar. Fakat ne uyuşturabilir bedenimi ne de unutturabilir gördüklerimi. Çıkaramıyorum aklımdan seni son gördüğüm anı. Seni zihnimde eski sen olarak yaşatmayı o kadar çok isterdim ki. Ancak yaşatamıyorum seni, burda yaşayamadığın gibi zihnimde de ölüyorsun. Beni de öldürüyorsun.

-Diğer sayfa-

Nefes alamıyorum. Akciğerlerim havadaki oksijeni kabul etmiyor sanki. Gökçe'm. Ruhuna bile rahat vermiyorlar. Ölmüş bedenine rahat vermiyorlar. Bir şey bulamayınca bir kaç defa üst üste otopsi yaptılar. Kaç gün oldu. Hala morgda bekletiyorlar bedenini. Morga sokmuyorlar beni. Seni görmeme izin vermiyorlar. Çiçek koyacağım bir mezarın bile yok. Mezar taşını öpemiyorum. Saçlarını öpemediğim gibi. Şimdi ölsem. Şimdi şu saniye. Kessem bileklerimi. Vücudumun son kan damlasını akıtana kadar seni düşlesem. Ölür müyüm? Beni de yanına alırlar mı? Almazlar değil mi? Toprağa gömerler beni. Ölüm bile senden uzakta olur. Ruhumuzun bile kavuşmasına izin vermiyorlar be Gökçe'm. Ama az sabret. Seni ordan kurtaracağım. Ve yanına gömüleceğim. Sonsuza dek beraber olacağız. Bak bu sayfanın arasına kurumuş bir beyaz gül ve bir not bıraktım. Sana seni sevdiğimi söylerken verecektim. Söyleyemedim. Ama belki bir umut bu gülü mezarına bırakabilirim.

Okul'un ilk günü

Sabah uzun süre sonra alışık olmadıkları bir saatte kalkmışlardı. Alışık olmadıkları bir şekilde. Alarm sesleri eşliğinde. Esila bu durum karşısında yüzünü buruşturdu. Okuldan nefret eden birisiydi. Ecrin Esilaya göre çabuk kabullenmişti durumu. Asya'nın ise okula gidesi yoktu. Çalar saati her an pencereden aşağı atabilirdi.

Kendileriyle verdikleri uzun bir savaştan sonra nihayet yataktan kalkabildiler. Banyoya önce girmek için yapılan yarış ve uyku sersemi olduğu için alt edilen Esila, ağza alınmayacak küfürler eşliğinde kat banyosuna gitti. Misafir odasının banyosunda Ecrin, Asya'nın odasındaki banyoda ise Asya Arin vardı. Esila soğuk bir duşun ardından kendine gelmişti.

Esila siyahlar içerisindeydi ve üzerindeki tek renk güneş gibi parlayan sarı saçlarıydı. Bir de gözleri. Çoğu zaman yeşile çalan, mavi ya da gri anlamdıramadığı gözleri. Oysa ikiz kardeşinin gözleri maviydi, çok belliydi bu.

Okul yakın olduğundan bisikletle gitmeye karar verdiler. Okula geldiklerinde duyduğu sesle arkasını döndü.
Güzel sesli bir çocuk diye düşünerek kafasını kaldırdı.
"Siz Asyanın kuzenleri olmalısınız, Ateş ben."

Okula girdiklerinde başta herkes yeni gelenlere merakla bakıyordu. Ancak çok uzun sürmemişti bu. Olan olaylardan sonra artık hiçbir şeye şaşırmıyorlardı. Kaç gündür yemek yiyemiyordu bir çoğu. Yüzlerindeki gülümseme silinmişti. İzi bile kalmamıştı. Moralleri yoktu. Okuldan çıkmak istiyorlardı ama çıkamıyorlardı. O kadar korkuyorlardı ki ülkeyi terk etseler bile eninde sonunda öldürüleceklerini düşünüyorlardı. Utku'nun ölümünden sonra kimse cesaret edemiyordu.

Kaç gündür yaşamayı unutmuşlardı. Yaşadıklarını unutmuşlardı. Ruhsuzlardı, Esila'nın günlük hayatta olduğu gibi. Bazıları bunu belli ediyorlardı. Daha bir agresif olmuşlardı, sinirliydiler. Bazılarıysa ruhen çöktükleri halde arkadaşları için ayakta durmaya çalışıyorlardı. Her şeye rağmen gülmeye çalışıyorlardı. Arkadaşlarına güç verebilmek için. Katile yıkılmadıklarını gösterebilmek için. Hala ayakta durduklarını gösterebilmek için.

Gündüzleri inadına gülseler de geceleri sessizce ağlayanlar oluyordu. Uyuyamayanlar. Ve artık rüya görmeyenler, kafalarını yastığa koydukları gibi kabus görmeye başlayanlar. Zihinleri artık kabuslara gebeydi. Hayal kurmaktan çok uzaklardı. Bu da onların geceye sakladıkları yüzleriydi. Kimseye göstermedikleri.

Her telefona özgü, birbirinden farklı bildirim sesleri okulun duvarlarında yankı yaptığında sinema ve film salonuna inen koridordaydılar. Bildirim seslerinden de nefret etmeye başlamışlardı artık. Katilin arkadaşlarını öldürdüğü yetmiyor, bir de ardında notlar bırakıyordu. Maktüllerin üstlerine, duvarlara. Bir de bu mesajları vardı. Kolejdekilerin sinirini bozuyordu her biri.

Mesela Utku'nun üstüne bıraktığı mesaj. Kireçe buladıktan sonra kocaman bir Ş harfi çizmişti Utku'nun bedenine. Ve müdür yardımcısının kapısının önüne bırakmıştı psikopat.

"Ben ŞİNİGAMİ bu okul sizin mezarınız olacak ya da bu okula mezar olacaksınız."

Telefonlarına gelen mesajla Esila ve Ecrin birbirine bakmaya başladılar. Esila duraksadı. Bu mesaj zihnini bozguna uğratan bir ihtimal yaratmıştı.

Şinigami : Ölüm TanrısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin