19. Bölüm: Ölüler Diyarı

71 10 0
                                    

Sınırlarını yaşayan bedenlerin çizdiği ölü zihinlerin mabedi 🥀

Ateş'in gözünden bir damla da olsa akan yaş Esila'nın ondan şüphelendiği için kızmasına yeter de artardı. Kısa bir an olsa da imrenmişti. Ateş'i Eslemden kıskanmamıştı, yahut Ateşten Eslem'i. Onun kıskandığı dışardan umursamaz görünen bir adamın arkadaşı için ağlamasıydı. Onun arkadaşı olmayı dilediği kısa bir andan sonra nihayet konuşmaya karar verdi. Ancak ne diyecekti? Daha yeni tanıdığı belki de tanımadığı - evet hala tanıyamamıştı - bu çocuğu nasıl teselli edebilirdi ki?

'İyi misin? ' diye sorsa saçma olmaz mıydı bu soru? İyi olmasa da iyiyim derdi insanlar, kötüyüm diyen kaç kişi vardı ki?
Fırından yeni çıkmış bir ekmek gibi pusluydu düşünceleri, bir kütüphane rafı gibi tozluydu. Ateş'in adının hakkını vererek ateş gibi parlayan harelerine bakınca karşısındaki çocuğun nasıl yıkık biri olduğunu anladı. Daha önce nasıl fark edememişti? Ateş, çürümeye yüz tutmuş bir ansiklopedi gibi bakıyordu. Tozlu, eski ve yıpranmıştı. Unutulmuştu, unutulmaya yüz tutmuştu.

Zihnini işgal edip isyan başlatacak bu düşünceler neredeyse güldürecekti onu. Neredeyse. Ateş ve unutulmak. Gülünç geliyordu bu. Ancak Ateş'in gözleri doğrularcasına bakıyordu. Soğuk bakışlarına kaç kez şahit olmuş ondan şüphelenmişti. Ancak şimdi. Şimdi harlayan bir demir üzerinde sönmeye bırakılmış bir ateş gibiydi. Sıcaktı ama her an soğuyabilirdi de. Belirsizdi. Mum alevi gibiydi alevleri, yakıyordu ama titrekti. Birazdan sönecek gibiydi.

Ateş'i, alev diye nitelendirdiği ancak buz bakışlı o çocuk şimdi savunmasız bir mum alevini andırıyordu. Ateş denizleri yok olmuştu, öyle bir anda. Onu ilk defa böyle gören Esila, karşı konulamaz bir dürtüyle onu dinlemek istiyordu. Onu böyle adına tezat olarak soğuk biri yapan neyse bilmek istiyordu. Öğrenmek istiyordu. Onu teselli etmek istiyordu.

Esila, o güçsüz ve titrek mum alevini avuçlarında sakınıp korumak istiyordu. Sönmesini engellemek istiyordu. Ama o alev sönmeye mahkumdu. Yıllardır böyle olmuştu. Fırtınalara direnmişti o alev, kasırgalara, rüzgarlara. Şimdi biri ılık nefesini üflüyor diye sönemezdi, sönmemeliydi. Ancak elbet olacaktı bu. Elbet bir gün sönecekti. Esila korumaya çalışırken sadece kendini yakardı. Ancak aklından geçirdiği cümlelerle karşısındaki bu masum ve yaralı çocuğu zihninde kirlettiğinin farkındaydı ve bu durum daha çok yakıyordu onu.

'O bir şüpheli. Belki de bir katil. Böyle çocuk gibi dursa da, böyle yaralı baksa da hareleri. O bir şüpheli.'

Haksızlık yaptığını hissediyordu. Şüpheli olduğundan kendinden ödün vermek istemese de yapamadı. Bugün öyle olmayacaktı. Bugün her ne olursa olsun o titrek mum alevini koruyacaktı. O ansiklopedinin yıpranmış sayfalarını kurcalayacak, unutulmasına izin vermeyecekti. Bugün yapmayacaktı. Yapamazdı. Vicdanı el vermiyordu.

İçindeki sırlarla dolu odaların aralık kapısından sonra bakmaya karar verdi. Her gün onu daha fazla içine çeken gizem, bugün ona cazip gelmemişti. Bu gizemli ve ateşin ta kendisi olan adamı sonra çözeceği bir bulmaca, parçalarını sonra birleştireceği bir yapboz gibi bir kenara bıraktı. Bugün bu adamın içindeki yaralı çocukla ilgilenecekti. O çocuğun yaralarının da gizemini korumasından mıdır bilinmez, Esila' ya daha cazip gelmişti yaralı çocuk. İlk defa bir şey çözmesi gereken gizemlerden daha cazip gelmişti.

"Uyanacak." dedi. İkisi de biliyordu yalan söylediğini. Tek kelime Esila'nın ağzında yabancı ve acı bir tat bırakırken o bile biliyordu yalan söylediğini. Yine de bir şey demedi Ateş. Bilse de konuşmadı. Başını salladı sadece. Yalan olduğunu biliyordu ama inanmak istiyordu aynı zamanda. Gerçek olmasını dilediği bir düş gibiydi.

Şinigami : Ölüm TanrısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin