Merhabalar✨
Sizce de yorum yapıp, oy butonuna basmak için harika bir gün değil mi? 😄
Şşh, orada olduğunuzu biliyorum 🤫
Multimedyadaki parça bu kitap için belki hiç bir anlam taşımayan fakat yazarı için çok kıymetli bir şarkı. Yıllar önce bu kitabın ilk halini yazdığımda sıkça dinlediğim için baya duygulandırır beni ❤️
Keyifli okumalar!
"Yorgunluktan öleceğim!"
Günün bütün yorgunluğu omuzlarımda toplanmış, bitap bir şekilde kendimi koltuğa attığımda, yakarışıma kıkırdayan Sinan benden çok daha dinç görünüyordu. Ben ise, eve gelir gelmez giydiğim pembe pijamalarımla onun gözünde bir çocuktan farksız göründüğüme emindim.
"Alt tarafı birkaç yer gördük... Bunlar daha ne ki? Tatil gelsin, sınırları genişletir tüm Türkiye'ye açılırız beraber,"derken yanıma sokulan Sinan'a yer verdiğimde, dip dibe, artık koltukta değil, yarı kucağında uzanır bir hal almıştım. Kafamı huzurla göğsüne yasladım ve aşinası olduğum parfüm kokusuna sığındım. Tüm yorgunluğum uçup gitmeye başlıyordu sanki.
"İstemem... Gezmek bana göre değil, biz seninle tüm gün böyle otursak evde? Daha güzel olmaz mı?"
Dediklerime tepki vermeyip, saçlarımı okşamaya başladı usulca. Parmakları, uzun düz saçlarımdan bir tutam almış usul usul yuvarlarken, belime doladığı koluna sıkıca sarılıp, anın tadını çıkarmaya başladım ben de. Burnumdaki ona has, daha önce kimsede solumadığım parfümünün kokusu ve teninin sıcaklığı yorgunluğuma ilaç gibi geliyordu. Yanaklarımdaki kasılmanın sebebi, suratımda kocaman bir gülümsemeyken şu an dünya üzerinde benden daha mutlu bir insanın var olduğunu düşünmüyordum. Sanki her şey Sinan'dı. Mutluluk, aşk, sevgi... Bütün bunların yeni adı benim için Sinan olmuştu. Ve ben bu adamı seviyordum.
"Seni ilk gördüğümde... Okulda, veli toplantısında, ne konuştuğumuzu hiç hatırlamıyorum. Hiç anlamamıştım ne anlattığını, ne söylediğini... Gözlerine baktığım ilk saniyeden beri hayatımın merkezi sen olmuşsun, senden öncesi hiç olmamış, yaşanmamış gibi. Sanki daha önce hiç kimsenin gözlerini görmemişim, sana baktığım gibi kimseye bakmamışım gibi hissediyorum."
Sinan'ın söyledikleri kulağımda güzel bir şarkı gibi çalınırken, aynı şeyleri benim de hissettiğimi, yalnızca bunu kendime anlatmakta geç kaldığımı farkediyordum yeniden. Hayatında hiç ekşi tatmamış bir insanın, limon gördüğünde ağzının sulanmaması gibiydi belki de benim durumum. Ömrümde bir kez bile birini sevmek için fırsatım olmamış, kimseye aşık olmamıştım. Bu yüzden Sinan'a olan duygularımı hem çok geç anlamış, hem de bunu kendime itiraf edecek cesareti geç bulmuştum. Belki onu ilk gördüğümde değildi bu, onu öğrencimin babası zannediyorken olmamalıydı da zaten, fakat tanımaya başladığım zamanı düşündüğümde her şey yerine oturuyordu kafamın içinde.
Bir cevap bulamayıp, ne söyleyeceğimi bilemediğim birkaç saniyenin ardından Sinan, arayı daha fazla uzatmadan konuşmaya başlayarak beni kurtardı. Bense hala küçük çocuk gibi ona sarılmış, kokusunun tadını çıkarıyordum.
"Her şeyini seviyorum, sesini, gülüşünü, bakışını, kokunu, tenini..." Kalbimin ritmi olduğundan daha fazla hızlı atmaya başladığında söyledikleriyle, doğrulup gözlerine baktım. Elimle çehresini okşamaya başladığımda yavaşça, yüzünün her bir santimetresine aşık olduğumu bir kez daha fark etmiştim.
"Şu boynundaki iki tane ben var ya hani,"derken gözleri boynuma kaydı ve parmağıyla bahsettiği iki beni bulup dokundu hafifçe. "Onları çok seviyorum, sanki sana ait olan her şey bana mühürlensin istiyorum. Kimse görmesin, duymasın... Şu iki ben var ya hani, onları benden başka kimse görmesin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FUNDA
General Fiction"Kaç yaşına gelirseniz gelin kendi özgürlüğünüz için savaşmıyorsanız asla büyümüş sayılmazsınız!" *** Küçük bir kız çocuğuydu; abisinin yaptığı hatanın bedelini ödemek için. Küçük bir kız çocuğuydu; beyazlar içinde karanlığa gömülmek ve adına töre d...