27. Bölüm "Dönüş"

2.2K 105 44
                                    

Başka bir bölüm başlığı bulamadım ki zaten bölüm geçen bölümü devam ettireceği için sorun olmaz diye düşünüyorum.

Ay çok ketum bir başlangıç oldu bu ama gece yarısı, annesini depremde kaybetmiş bir arkadaşımın bahsettiği deprem görüntülerini izledim internetten pek iyi hissetmiyorum galiba. 

Neyse, merhaba!

Ard arda bölümleri depolayacağıma paylaştığım için böyle ilham perilerim kaçınca ortada kaldım. Aslında ne yazmak istediğimi biliyorum ama yazasım yok. Eleştiri var, ne okumam gerektiğini biliyorum ama okuyasım yok. Öyle saçma sapan bir durumdayım işte.

Bu arada bölümleri incelerken dikkatimi çekti. Oy sayıları her daim yerlerde de olsa 21. bölümün bir oyda sıkışması çok çirkin bir görüntü bence bir göz atılır, ne dersiniz ;)

Neyse daha fazla uzatmayayım, bakalım neler çıkacak?

Keyifli okumalar!

İnsanoğlunun yaşamaktan kaçamadığı, her insanın ömründe en az birkaç kez tanıklık ettiği dönüm noktaları vardır. Kimi zaman o noktaları yakalamak zor ve anlaşılması uzun olur fakat bazense o noktada olduğunuz o kadar bellidir ki tamam, dersiniz. Hayatınızın değişeceğini ve bir daha asla eski haline dönmeyeceğini çok iyi biliyorsunuzdur. Sizi bekleyen yenilikler hakkında en ufak bir fikriniz olmasa dahi, artık geçmişe dönemeyeceğinizi çok iyi anlamışsınızdır.

Gözlerim ağlayarak ardında bıraktığı sokağı seyreden Helin'in üzerindeyken, aynı sokağı koşarak çıktığım gece pençelerini üzerime bırakmıştı. Annem ve Gizem'le vedalaşıp kapıdaki taksiye giriş süremiz on dakika bile sürmemişti belki. Fakat on dakika da olsa onlarla vedalaşabildiği için ne kadar şanslı olduğunu, benden nefret etmekte hata yaptığını anlayacaktı. Bir yabancıymışım gibi koltuğun ucuna sıvışmışken kafasından geçenleri göremiyordum. Ama ben kendi kafamın içinde çok derin bir yolculuktaydım. Vedasız kaçışım, on yıl da geçse hâla unutamadığım Kerime Hoca'nın dizlerinde ağlayışım dün kadar tazeydi.

3 Mart 2008

Koca bir patlamanın ardından gelen ölüm sessizliği, günlerce devam eden ağıtların durgunluğu... Bunun adı sükunetti. Çocuklarından birini kurtarmak için diğerinin harcanmasına göz yuman bir annenin çığlıklarının son bulduğu yerdi o sükunet. Sözün bittiği, törenin başladığı yer...

Yıllardır defalarca duymuştu bu kavramı, genç kız. Töre diyorlardı insanlar; nefislerini bastırmak adına yaptıkları tüm çirkinliklere. Gurur, namus, şeref, onur, ne varsa: Töre hepsinin koruyucusuydu. Küçük bir çocuğu evlendirmek de o çirkin insanların onurunu kurtarmak içindi. Herkes unutmuştu. Tam iki gün önce evine gelen, avlusunda silah patlatan adamın yaptığını herkes sineye çekmiş, abisinin yaptığı bir hatayı ona ödetmek için adeta yattıkları pusundan fırlamışcasına hareket ediyorlardı. Çeyizler hazırlanıyordu, altın, para konuşuluyordu, büyük bir düğün hazırlanıyordu. Funda ise iki ailenin birleşmesi şerefine kesilmek için hazırlanan kurbanlardan farksız hissetmiyordu kendini.

"Babam daha da okula gitmesin demiş,"dedi odaya giren Gizem. Her gün olduğu gibi bugün de erkenden uyanmış, birbirlerinin saçlarını örüp okul için hazırlanmışlardı. Oysa ikisi de bir cenazeyi anımsatıyorlardı. Funda mahvolmuştu, Gizem de onunla beraber. Az önce annesinden aldığı haberi ablasına söylerken yüreği burkuluyordu. Gözlerinden akan yaşlar sadece bu koca odada yalnız kalacağı için değildi. Ablasını üzgün görmeye dayanamayışıydı aynı zamanda.

Funda bunu duyacağını elbette biliyordu. Henüz iki gün olmuştu ailesi ölüm fermanını vereli. Yalnızca kırk sekiz saat sürmüştü bu gerçekle okul hayatına devam edebilmesi. Hoş, o da bir işkenceydi. Aynı yerde yaşadığı insanların hepsi ne olduğunu biliyor, okulda ona acıdıklarını çekinmeden dillendiriyorlardı. Gizem'e "Sen git,"dedi titreyen sesiyle. Bir yandan da okul formasının düğmelerini, bir daha asla ilikleyemeyeceğinin bilinciyle, açmaya başlamıştı. Yüreği kor gibi yanarken ağlamamak için sıktığı dişleri çenesini yormaya başlasa da kardeşinin yanında bunu yapmayacaktı. O ne kadar okula gidemiyorsa, Gizem gidecekti.

FUNDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin