41. Bölüm "Kayıp"

1.6K 93 37
                                    

Selaaam!

İlk bölümler dışında ilk defa bu kadar uzun bir bölüm yayımlıyorum.

Ne yapayım, bir baktım uzamış gitmiş 🤷🏻‍♀️

Aslında bölümü çok önceden yazmıştım, paylaşmadan önce kontrol ederim diyordum ama evde olmadığım için şu an vakit bulamadım. Ara uzamasın diye paylaşıyorum, hatalarım affola ❤️

Bakın buraya geldim mi bölüm öncesi notta yazacak çok şey buluyorum ama Kalben öyle olmuyor sanırım buraya alıştım 😂

Sessiz okurlarımı da Kalben'e bekliyorum bu arada, profilimden ulaşabilirsiniz.

Keyifli okumalar!

Biz sofrayı kurarken takım neredeyse tamamlanmak üzereydi. On beş dakika önce içeri giren Elif, üzerini değişmek için odasına girmiş, hazırlığımızın son demlerinde bize katılan Dilan ve Kiraz ise sofrayı kurmamıza yardım ediyorlardı. Gerçi Dilan'ın midesi her şeyden bulandığı için onu oldukça yemeklerden uzak tutmaya çalışıyorduk ama nafile. Mutfağa geleli daha yarım saat olmamıştı ama yüzü kireç gibi beyazlamıştı.

"Dilan sen geç odaya git istersen. Ya da bir duş al ferahlarsın. Çok kötü görünüyorsun bak,"dedim onun koluna girip mutfaktan çıkarırken. Mutfak stilinden ötürü yemek yaptığımız sürece açık olan aspiratöre rağmen kokunun yayılmasına engel olamıyorduk. Bu yüzden ona hak veriyordum çünkü gidip salonda oturmak istese bile tüm kokuları alacaktı.

"Yok, iyiyim ben zaten tüm gün yattım. Biraz yanınızda durmak istiyorum,"dedi inatla beni dinlemeyip. Ben de çaresizce kabul etmek zorunda kaldım. Onu zorla içeri de götüremezdim. Belki Boran ikna eder diye düşünüyordum ama saat neredeyse sekiz olacakken bile ortalıklarda görünmüyordu.

"Boran da geç kaldı." Dilan düşündüklerimi duyuyormuşçasına konuştuğunda içimde peyda olan sıkıntı ile yemek faslını bir an önce bitirip ortalığı toparlamak istedim. İki elimi birbirine vurup şaklatırken "Hadi o zaman yemek yiyelim! Boran'a ayırırız, o gelince yer."dedim. Sanki sofra faslı bitince etraf daha az kokacaktı ve kızcağız kendini daha iyi hissedecekti.

Nitekim dediğim gibi de oldu. Hepimiz acıkmıştık zaten. Helin'in de ellerine sağlık, pek güzel yapıyordu yemekleri. Öyle ki onun hazırladığı yemekleri yerken kendimi çocukluğuma dönmüş gibi hissediyordum. Annemin, lezzetini hayal meyal hatırladığım yemekleri önüme yeniden konuyordu. Böyle olunca da küçük kız kardeşimi bağrıma basıp sevesim geliyordu. Kızlar da keza benim gibi çok sevmişti. Hepimiz afiyetle yemek yiyip günlük bir sohbet içinde hem birbirimize, hem de yemeklere doyduk. Dilan hariç. O hiçbir şey yiyememiş, tabağına aldığı pilav ve salatayı çatallayarak bize eşlik etmeye çalışmıştı. En sonunda da dayanamayıp benim önerime uyarak duşa girmişti.

Biz sofrayı toplarken saatin iyiden iyiye geç olmaya başladığını fark ettim. Dilan duştaydı, kızlar da gürültülü bir muhabbetle ortalığı topluyordu; bense elimde telefon, Boran'ı arıyordum. Buraya geldiklerinden beri ilk defa geç kalıyordu. İçimde dillendirmeye korktuğum bir sıkıntı; ta en başından beri her şeyin kolay oluşunun bir yerde patlayacağıyla ilgili enfes bir endişe yükseliyordu. Sanki midemin üzerinde dünyanın en ağır yükünü taşıyor, ayaklarımda yüzer kiloluk ağırlıklarla yürüyordum.

"Kızlar,"dedim artan endişeme dayanamayarak. Dilan az önce duştan çıkmış, odaya gitmişti. Mutfağı neredeyse halletmek üzere olan üçlünün dikkati bana dönümce "Boran ilk defa böyle geç kalıyor, korkuyorum."diyerek duygularımı açıkça dillendirdim.

FUNDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin