Güne gözlerimi araladığımda tüm gece aklımda dönüp duran düşünceler ve varsayımlar yeniden meydana çıkmış ve gözlerim dün geceyi hiçbir şey anlatmadan kollarında bitirdiğim Birkan'ı aramıştı. Onunla olup biten, öğrendiğim tüm gerçekleri konuşmayı kafama koymuş, hatta tüm gece rüyamda bile ona duyduklarımı anlattığımı görmüştüm. Lakin yatağın diğer tarafı boştu. Ben rüyalarda onunla konuşurken Birkan çoktan kalkıp işe gitmiş olmalıydı.
Dağınık yatakta doğrulduğumda odamın ne kadar karmaşık ve kirli olduğu gözüme çarpıyordu. Zira tatil başladığından beri her sabah mide kasılmaları ve bulantılar yüzünden hiçbir iş yapamıyordum. Lakin bu sabah midemin bulanmadığı nadir günlerden biriydi. Yataktan kalkar kalkmaz komodinde duran telefonumu aldım. Saati çok geç sanıyordum fakat sabah henüz altıyı yeni bulmuştu. Peki ya Birkan neredeydi? Sekizden önce işe gitmiş olamazdı. Tuvalete gitmiş olabileceğini düşünürken yataktan kalktım ve kapının arkasındaki askıda duran kıyafetleri ayıkladım. Odada duran kirli çamaşır sepeti de neredeyse dolmuştu. Her hafta sonu çamaşırlarımızı yıkıyor ve kurutup yerleştiriyordum. Neyse ki hiçbir alanda konforunu düşünmeyen bu aile bir çamaşır kurutma makinesi almayı akıl edebilmişti. Bu yüzden işim pek zor değildi. Evde olduğum zamanlarda ben de ortak alanları kullanıp ütüye de ortak olsam da artık kendim yapıyordum. Koca bir evin temizliğini yapan Dilan ve Gül'e yardım edemiyorsam da kendi işimi onlara bırakmak istemiyordum.
Ben sabah enerjisiyle çamaşırları ayıklarken odanın kapısı açıldı. Tahmin ettiğim gibi Birkan henüz evdeydi. Odaya girdiği an gözleri boş yataktan kapının arkasında kalan bana dönmüştü.
"Günaydın," dedi durgun sesiyle. Yeni uyanmışa benzemiyordu. Yüzü de epey asıktı. Belki de hala tavırlıydı bana.
"Birkan? Yeni mi uyandın?" diye sordum. Her ne kadar ona her şeyi anlatacağımı kurgulasam da konuyu nasıl açacağımı bilmiyordum. Yalnızca dün öğrendiklerim değil, aramızda yaşanan kavga sebeplerinden de konuşmak istiyordum.
"Uygar'la konuştum az önce. Tüm gece uyumamış, az önce beni aradı."
Gözlerimin içine bakıp "Uygar'la konuştum," dediği anda ikimizin de neler dönüp bittiğini bildiğimizi anladım. Anlaşılan o ki Uygar, abisi karşısında küçük düşmemek için benden önce davranarak ona olanları anlatmıştı. Omuzlarım düşerken elimdeki kirli gömleği çamaşır yığınının üstüne atıp onun adımlarını takip ederek yatağa oturdum.
"Anlattı mı her şeyi?"diye sordum yine de teyit etmek istercesine.
"Evet."dedi.
Birkan da benim gibi ne diyeceğini bilmiyor olmalıydı. Aslında onun babasıyla ilgili söyleyecek çok şeyim vardı ama ona olan sevgisini bildiğimden hakaretlerimi kendime saklıyordum. Derin bir iç çekerek konuşmaya başladım.
"Babam, Helin'i benimle Bursa'ya gönderdiğinde anlamalıydım. Yıllarca kızı kaçtı diye yüzü önünde gezen bir adam bana öyle davranmazdı." Acı bir gülümseme takındım dudaklarıma. O gün, babamın beni sevdiğine, özlediğine bir an olsun inanmıştım. "Ne aptalım, güle oynaya kardeşimi götürdüm. Meğer her şey bir oyunmuş."
Dolabın karşısında oturmuş, gözlerimiz karşıya odaklanmıştı. Birkan bakışlarını bana çevirdi ve "Acaba ne değişirdi? Sana yalanlar söyleyen, güvenmediğin bir adamla evli olmazdın. Değil mi?"
Hala tartışmamıza kırgın olduğuna inanamıyordum. Bana yalanlar söylemesine rağmen ona güvenmemi nasıl beklerdi?
"Sanırım nereye kaçarsam dönüp dolaşacağım yer burasıydı, Birkan. Buna hiçbir zaman razı olmadım ama babalarımızın bizi bir araya getirmek için bu kadar uğraşmaları... Belki de olması gereken buydu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FUNDA
قصص عامة"Kaç yaşına gelirseniz gelin kendi özgürlüğünüz için savaşmıyorsanız asla büyümüş sayılmazsınız!" *** Küçük bir kız çocuğuydu; abisinin yaptığı hatanın bedelini ödemek için. Küçük bir kız çocuğuydu; beyazlar içinde karanlığa gömülmek ve adına töre d...