2009 Eylül Bursa
"Sen bekle burada, geliyorum hemen."
Üşüyen ellerini birbirine dolarken, ufak bir mırıltıyla onayladı Boran'ı genç kız. Birkaç saat öncesine kadar çaresizce açlığını giderecek bir şeyler ararken şimdi içine girdiği sıcak çorbacıda abisinin sipariş vermesini bekliyordu.
Elleri hala titriyordu korkudan ve kalbi içine düştüğü boşluktan bir türlü kurtulamıyordu.
Ne yapacaktı? Eğer Boran gelmeseydi... Nasıl kurtulacaktı bu gece? Sonuçları tekrar tekrar hayal ederken ihtimaller onu biraz daha delirtiyor, gözlerine dolan yaşları bastırmakta zorlanıyordu.
Onu nasıl bulduğunu hala öğrenememişti ama gece yarısı boş bir sokakta patlatılan silahtan sonra ve ölesiye dövülen bir şerefsizden sonra oldukları yerde daha fazla bekleyememiş, kimse onları görmeden hızlıca kaçmışlardı.
Birbirlerine ne söyleyeceklerini bilmiyorlardı. Neredeyse bir saat olmuştu ama ikisi de ağızlarını açıp birbirlerine tek soru sormamışlardı. Ben buradayım, demişti Boran yalnızca. Ben buradayım, korkma...
"Birazdan gelir,"dedi Boran, verdiği siparişleri kastederek, geri döndüğünde. Karşısına oturduğu kardeşinin gözlerine bakmaktan çekinir gibiydi. Onu çok özlemişti, öfkeli değildi belki ama kırgındı. Hem de çok kırgındı.
"Beni nasıl buldun?"
Funda'nın ağlamaktan ve bağırmaktan kısılmış sesini duyduğunda, onu bulduğu an yeniden canlanmıştı gözlerinde ve avuçlarını sinirle sıkmıştı.
Tam iki gündür onu arıyordu. Funda'nın kiminle, nereye kaçtığını ne abileri ne de babası bilmiyordu. Tek bildikleri kaçtığıydı ve yakın şehirlerde didik didik arıyorlardı onu. Ama Boran onun öğretmeniyle büyük şehre kaçtığını ve tek amacının okumak olduğunu biliyordu. Ona kızgın değildi.
Kırgındı.
Sonuçlarını düşünmeden yaptığı şeye çok kırgındı. Ama yapacak bir şeyi, söyleyecek bir sözü de yoktu. Kendinden sadece iki yaş küçük olsa da onun kardeşiydi. Kendi özgürlüğünün peşinden koştu diye ona kızamazdı.
İki gün önce tesadüfen duymuştu Kerime Hoca'nın vefatını. Kendi memleketinde yaşayan kızı Hilal'in akrabalarından tesadüfen öğrenmiş, zaten kendi okuluna gitmek için yol üstünde iken rotasını Bursa'ya çevirmiş ve kardeşinin peşine düşmüştü.
"Senin hocanın öldüğünü işittim... Zar zor bir adres buldum."
Genç kız duyabilecekleri karşısında gerilirken abisi bunu farketmişti. Zira şu an Funda'nın düşünebildiği tek şey ailesinin geri kalanının ne bildiğiydi. Kardeşinin gerildiğini hisseden Boran tekrar konuştu.
"Kimse senin hocayla kaçtığını bilmiyor, merak etme. Seni aylarca aradık ama büyük şehiri göze alacağını kimse düşünmedi. Herkes başkasına kaçtın diye düşündü..."
"Sen ne düşündün? Nasıl anladın?"
Funda'nın kısık sesini tekrardan işittiğinde yutkunma ihtiyacı duydu. İçinde çok büyük bir vicdan azabı vardı. Kardeşini böyle güçsüz görmek vicdanını zedeliyordu.
"Seyran,"dedi gözlerinin tam içine bakarken. İki ismi vardı kızın. Funda Seyran... Ailesi ona Seyran derdi hep. Ve bir buçuk yıldır ona Seyran diyen kimsesi yoktu. Funda'ydı artık o.
"Beni kimseyle karıştırma. Ne abimlerle, ne babamla. Seni de, Gizem'i de benden iyi kimse tanıyamaz."
Gizem derken kırgınlığı biraz daha artmış hatta yerini bir miktar öfke almıştı. Bozuntuya vermeden devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FUNDA
Ficção Geral"Kaç yaşına gelirseniz gelin kendi özgürlüğünüz için savaşmıyorsanız asla büyümüş sayılmazsınız!" *** Küçük bir kız çocuğuydu; abisinin yaptığı hatanın bedelini ödemek için. Küçük bir kız çocuğuydu; beyazlar içinde karanlığa gömülmek ve adına töre d...