Multimedya: Funda (Temsili) *boyundaki benlere dikkat 🤭😼
Bölüm parçasını öylesine ekledim isterseniz dinleyebilirsiniz 😸
Bol bol yorum bekliyorum 💜
Keyifli okumalar!
Sevdiğim adamın ılık nefesi can suyu misali saçlarımın arasında bana uzun ve huzur dolu bir gece bahşetmişti. Önceki gün yaşadığım inişli çıkışlı duygularımın ardından güne ince bir baş ağrısıyla başlasam bile Sinan'ın beni erkenden uyandırıp kahvaltı için çıkacağımızı söylemesi işleri biraz değiştirmişti. Misafir kültüründen pek anlamasam da, dün gece geçirdiğimiz harika (Benim saçma ruh halime rağmen harika!) toplantıya bugün ayrı ayrı devam edecektik. Ne ara planlar yapılmıştı bilmiyordum lakin Beril ve ben yukarda iken beylerin konuştuğunu tahmin ediyordum. Sinan daha önce İstanbul'a gelmediğim için beni gezdirmeye karar vermişti. Ardından da Burak'ın da sahne aldığı bir kulübe gidecektik. Gece de zaten dönüyorduk, yarın okul vardı. Uzunca geçen bir haftanın sonunda okula dönecek, dönem sonu angaryalarıyla uğraşacaktım. Mesleğimi sevsem de angaryaların çoğunluğu canımı sıkıyordu bu yüzden bugünün tadını çıkarmaya niyetliydim.
"Aşkım,"diye seslenen Sinan'la, yüzümde engel olamadığım minik bir sırıtma belirdi. Az önce tatlı bir kafede kahvaltı etmiştik ve hesabı ödedikten sonra kapıda Sinan'ın tuvalet molasını bekliyordum.
"Ee, nereye gidiyoruz?"
Hava yazın gelişini müjdeler nitelikteydi. Güneş tam tepede sırıtıyor, tende hoş bir yanma hissi bırakıyordu. Ben de nereden aldığını bilmediğim; hatta benim olduğundan bile şüpheli olduğum yazlık, cüzi boyda yırtmacı olan, kahverengi yapraklarla desenlenmiş bir etek ve dar, beyaz bir tişört giymiştim. Güneşin yakan sıcağına inat hafiften esen rüzgar eteğimi ve gözlükle arkaya attığım saçlarımı uçururken gözlerim yalnızca bana doğru gelen adamdaydı. Bana attığı birkaç adım sadece iki saniye kadardı belki ama onu izlerken yavaşlayan zaman yine bana oyunlar oynuyordu. Öyle dikkatle bakıyordum ki bira film karakteri olup saçlarını savurmasını istememe ramak kalmıştı.
O da benden farklı sayılmazdı. Üzerinde beyaz bir tişört ve dizlerinin biraz altında biten, açık kahverengi bir kapri vardı. Yanıma gelince elini bel boşluğuma koydu ve beraber arabaya doğru ilerlemeye başladık. Adımlarımın kontrolünü az daha ona verecektim çünkü ben esen sıcak rüzgarın benim adamımın şahane kokusuyla beni mest edişine kapılmak istiyordum.
"Görmek istediğin yerler var mı? Yoksa kafamıza göre mi ilerleyelim?"
"Yok ama boğaz turuna hayır demem."
Plan yapmanın daha avantajlı olduğuna karar verdiğimizde, ilk rotamız Eminönü'ydü. Arabayı kapalı bir otoparka bırakmıştık çünkü kısıtlı zamanımızı trafikte harcamak istemiyorduk.
Eminönü'nde birçok yeri gezdik, Galata Köprü'sünden geçtik, Kapalı Çarşı'ya ve Mısır Çarşı'sına da gidip ufak tefek birkaç alışveriş yaptık. Ben aldıklarımda çoğunlukla Helin'i düşünüyor, onun hoşuna gidebilecek bir şeyler almak istiyordum. Birçok eksiği vardı. Sinan da bu sırada bana epey yardımcı oluyordu.
Gezintimiz eğlenceli geçse de zaman daha fazla daralmadan Sinan boğaz turuna katılmamızı önerdi. Sonrasında karşıda da biraz vakit geçirebilecektik, dediğine göre. Ben her ne kadar şimdiden yorulmuş olsam da, hayır diyemedim. Böyle bir fırsatı bir daha yakalayamayacağımı biliyordum. Biletleri ve martılara atmak için simitleri alıp vapura bindiğimizde ayaklarıma kara sular inmişti. Arabanın konforuna alışınca yürümek gerçekten zor geliyordu ki bunu her gün otobüs durakları arasında en az yarım saat yürüyen ben düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FUNDA
Ficción General"Kaç yaşına gelirseniz gelin kendi özgürlüğünüz için savaşmıyorsanız asla büyümüş sayılmazsınız!" *** Küçük bir kız çocuğuydu; abisinin yaptığı hatanın bedelini ödemek için. Küçük bir kız çocuğuydu; beyazlar içinde karanlığa gömülmek ve adına töre d...