17. Bölüm "Kaynaşma"

2.8K 125 129
                                    

Günümüz Memleket

"Bak oğlum, babanın sözünden çıkmayacaksın ve konuştuklarımızı ona söylemeyeceksin. Tamam mı? Yoksa kızar bana."

Kömür karası, boncuk gözlerini sonuna kadar açmış, pür dikkat dinlediği annesinin on dakika önce anlattıklarını çocuk aklına sığdırmaya çalışıyordu, küçük Melih. Kafası karışık; annesi ve babasından öğrendiklerinin çelişkisini anlamlandırmak istiyordu fakat bunlara anlam yükleyecek kadar hayat tecrübesi yoktu henüz.

Ondan yanıt bekleyen melek yüzlü annesinin yorulmuş mavi gözlerine baktı. Dünya üzerinde anlam yüklemeyi öğrendiği tek şey o gözlerden yaş geldiğinde kendini ne kadar çaresiz hissettiğiydi. Yaşı büyük değildi belki, acımasızlıkları dudak uçuklatan bu dünyayı henüz dokuz yıldır tanıyordu ve ailesinden gördüğü, öğrendiği şiddet, nefret dolu fani kavramlara sızlayan küçük yüreği; annesinin ona anlattığı güzel erdemlerle yumuşuyordu. Fakat aklındaki soru; onu çok sevdiğini bildiği babasının, neden annesinden farklı olduğu ve neden annesinin canını yaktığıydı. İşte bunlara cevap veremiyordu.

"Tamam,"dedi karşısında sabırla cevap bekleyen annesine. Oysa annesi ona "Baban senden birine vurmanı veya kızmanı isterse sakın yapma! Duymazlıktan gel, dikkatini dağıt. Çünkü başkalarına zarar vermek o kişinin kalbini ve gururunu incitir. Seni ise kötü bir insan yapar," demişti. Bunun neresi kötü olabilirdi ki? Sonrasında gözlerinin önünde canlanan birkaç saniye içinde annesinin ağlayan yüzünü ve babasının annesine nasıl vurduğunu gördü. Bu durumda onun hikayesinin kötü karakteri babası mı oluyordu? Kafası karışmıştı, çocuğun. Onu saç traşına götürecek olan babasını daha fazla bekletmemek için annesini kısaca öptü ve koşarak çıktı evden.

Gizem, büyük oğlunun ardından hüzünle bakıyordu. Kalbinde çok büyük bir sancı, son zamanlarda içini yiyip bitiren delice korkuları vardı.

Kocasının arkadaşlarının eşlerinden duyduğu kadarıyla, birkaç gün önce oğlu Melih, arkadaşlarıyla kavga etmişti ve sebebi olarak babasının onu güçlü bulmasını istediğini, söylemişti. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen Gizem, tek çare olarak oğluna bazı şeyleri anlatması gerektiğini düşünmüştü.

Mesele yalnızca anlatmak değildi oysa. Anlattığı her şeyi çocuklarına göstermek, bir gün bile sevemediği kocasından da destek almak isterdi elbet. Fakat çok iyi biliyordu ki; kocasının 'iyi' olarak kabullendiği kavramlarla onunkiler asla aynı değildi, olmayacaktı. Bunun için çare ummayı çoktan bırakmış, çocuklarına öğretmeye çalıştıklarını ise kocasından sır gibi saklamaya başlamıştı.

Henüz öğlen saatlerini yeni bulmuşken; çocukları ile ilgili derin düşüncelerini bir kenara bıraktı ve darma dağın evine sıkıntıyla baktı. Gizem, çocukları ve kocasıyla beraber iki katlı eski bir binada, kayınvalidesi ve ailenin diğer fertlerinin yaşadığı dört dairelerden birinde yaşıyordu. Dört daireden biri ona ve küçük ailesine ait olsa bile hemen karşı dairesinde oturan kayınvalidesi, alt katta bulunan iki kaynı ve aileleri ile kocaman bir aile kaosunun içindeydi. Kendine ait bir dakikası bile yoktu. Yaşadığı her şeyi, ailesindeki diğer insanlara ait yaşıyordu. Ruhu ve bedeni yorgun, bıkmıştı aslında her şeyden. Onu ayakta tutabilen tek şey çocuklarına olan saf sevgisiydi.

Günlük rutinine başladığında vücudundaki yorgunluk belirtileri daha çok belli etmişti kendini ama derin nefesler alarak sabır dilemekle yetindi. Çünkü evi topladıktan sonra yemek yapıp aynı rutinleri kaynanasının evinde de tekrarlamalıydı. Önce çocuklarının odasında, dağılmış yatak örtülerini toplayacaktı.

"Gizem!"

Duyduğu büyük gürültü ile sıçrayarak elindeki yatak örtülerini düşürdüğünde, neler olduğunu anlamak için çok vakti yoktu, Gizem'in. Duyduğu ses onun dünyadaki cehennemine, kocasına, aitti. Ne olduğunu bilmiyordu fakat sinirden köpürmüş bir şekilde odaya dalan kocası, işlerin yolunda olmadığını adeta bağırıyordu; vücut diliyle.

FUNDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin