Otuzdördüncü Bölüm ;

1.9K 142 75
                                    

Bölüm şarkısı;
Sezen Aksu- Aşktan Ne Haber

"Tam hayat yüzümüze gülüyor diye sevinmiştim, meğer halimize gülüyormuş."

Efes'in Dilinden ;

Olmayacağını adım gibi bildiğim halde istemekten vazgeçmeyeceğim kadar güzel şeyler var.
Bunlardan biride Okan'la bir aile olmak...

İnsan birini sevince hayat toz pembe görünüyor, çok şey unutuluyor . Pembe düşlerimi doğarken kaybetmişim, bu yaşıma kadar tozuyla avunuyordum.
Rapunzel gibi saçlarımı uzatmadım ama kendimi hep bir kulenin tepesinde hissettim. Pencerem hep açıktı, dışarıda olup biten herşeyi izledim. Bir günlük ömrü olan kelebeğin nasıl keyifle uçtuğunu, göçmen kuşların zamanı gelince nasıl bu diyarı terk ettiğini. Telaşla veyahut heyecanla binilen uçakların havada nasıl süzülerek gözden kaybolduğunu.
Gökyüzünün her sabah aynı renge büründüğünü, bulutların maviyi nasıl süslediğini.

Gece çöktüğü vakit oluşan sessizliği, yıldızların geceyi süslemeye çalıştığını. Karanlığı aydınlatmaya çalışan ayı.
Yinede gizleyemediği karanlığın bin bir tonunu her anıyla ezberledim.

İlk kar tanesinin yere düşüşünü, baharın gelişini temsil eden ilk çiçeği . Yaz geldi diye avaz avaz bağıran meyveleri, sonbahar gelince dökülen yaprakları izledim. Her insanın bir mevsimi vardır diye düşündüm.
Yazın sıcağından, kışın soğundan nefret ettim.
Bir ilkbaharı sevdim birde sonbaharı, sonra farkettim ki acının mevsimi yokmuş.

Acı bir siren sesiyle uykumdan sıçradım çoğu kez. Ayaklarımı göğsüme doğru çekip, sessizce akıttım göz yaşlarımı. Bir gün bu acı siren sesi benim için yarıp geçecekti karanlığın sessizliğini.
Yada canımdan çok sevdiklerim için.

Şafağın bitmesi için gün sayan Asker, sabah olunca eve giderek uyumak isteyen güvenlikçinin saate bakması. Hapishaneye girmiş bir mahkumun özgürlüğüne kavuşması için gün sayması gibi yaşadığım günleri saydım. Kimse bir şey dememişti oysa. Ama ben beynimin içinde bir ses var ettim. Her seferinde üç aylık ömrün kaldı diyen o ses beni ölümden korkmayan biri haline getirdi.

Kaç üç ay geçirdim fakat kuruntularımdan vazgeçemedim.
Annem üzülmemi istemediği için herşey normalmiş gibi davranmaya başlamıştı.
Hatta bu normalliğe kendini fazla kaptırmıştı .

Nefes almaya devam etmem için üç şeye kesin uymam gerekiyordu.
Kendimi fazla yormadan günü bitirmek.
Her hafta sonu hastaneye gitmek.
Beni yıpratan herşeyden uzak durmak.

Koşmayı, eğlenmeyi çok sevdiğim için ilk kural sürekli ihlal oluyordu. Annem fazla takıntılı olduğundan her hafta sonu o hastaneye gidilirdi. Doktor her seferinde "kindini yini çik yirmişsin" diyordu . O dakikadan itibaren annem konuşmaya başlıyordu. Üçüncü kural tamda burada devreye giriyordu işte.

Annem dahil beni düşündüğünü söyleyen herkes yıpratıyordu beni. Anlamıyorlar, üstüme çok düşünce iyileşmiyordum ki. Daha çok kötü oluyordum. Bu yüzden kimseye söylemedim hasta olduğumu, içten içe gün saydığımı.

Hep eksik yaşadım, birşeyler hep eksik kaldı hayatımda. Yapbozu tamamlayan önemli parçalar gibi.
Eğer bu eksik parçaları tamamlamadan ölürsem, hakkımı helal etmeyeceğim dünyaya.

Bir çok hikayem var aslında, fakat bu son perde.
Bazen filmin başından çok sonunu severiz, başını sevmeyen sonunu izlemez orası ayrı.

Kendimi vizyona girmiş, izlemeye tercih edilmemiş, yıllar sonra internette film arıyorken tesadüf eseri bulunup izlenen bir film gibi hissediyordum . Zaman geçilsin diye izlenen bir filmden ibarettim.
Öyle gereksizdim işte.

Deli DoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin