Odanın kapısına doğru koşup kapıyı açmaya çalıştım. Çığlıklar atıyordum birilerinin beni duyup yardım etmesi için ne gelen vardı ne giden. Neden burada olduğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bu insanları daha önce ömrümde bir kez bile görmemiştim bırak onları görmeyi buralara gelmemiş bile, daha İstanbul'dan dışarı çıkmış sayılmazdım. Tekrar bütün kuvvetimle kapıya vurdum.
Açamadım.. Açılmıyordu..
Vurdum.. Vurdum..
Bağırdım, çağırdım ama yine de kapıyı açamadım. Kapana kısılmışlık ve elimden bir şey gelmemesi beni deli etmişti. Bütün vücudumu kıskaca alan bir histi bu, kara delik gibi beni içine çekiyordu.
Kapının kenarında ne kadar ağladım hatırlamıyorum, ne kadar çığlık attım, ne kadar kapıyı yumrukladım bilmiyorum. Bütün hislerim boşalmıştı bir anda. Kendimi toparladım. Ayağa kalkıp üzerimi düzelttim ve içinde bulunduğum odaya göz gezdirdim. Oda olabilecek en sade odaydı. Köşede bir sedir vardı, yerde şerit şerit elde örüldüğü belli olan bir kilim. Diğer köşede demirden iki kapaklı dolap. Hepsi bu kadardı, kalınan bir odadan çok sırf içi boş kalmasın diye döşendiği belli oluyordu.
Tekrar etrafıma göz gezdirdim ne yapacağımı bilmiyordum odanın ortasında öylece dikilmiş etrafıma bakınıyordum boş boş. Hiç tanımadığım bir odada olmanın şaşkınlığını yaşıyordum. Panik bir halde bütün vücudum titriyordu ama bunun yanında sakindim de. Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Ne hissettiğimi bile bilmiyordum ki. Yürüyüp sedirin bir köşesine oturdum gözlerim ayaklarıma kaydı. Ayaklarımda ince bir bant yazın sahillerde giyilen ayakkabı terliklerden vardı. Demin ki tozlu yoldan, yerlerde sürüklenmeden dolayı ayaklarımda siyah terliklerde kirlenmişlerdi. Çünkü buraya ait değillerdi, bu yollara ait değillerdi. Başlı başına ben buraya ait değildim.
Öylece ilk oturduğum şeklimle gözlerim hala ayakkabılarım da oturuyordum uzun bir süre. Sırtım ağrımıştı. Kendimi düzeltip sedirde sağ tarafa kayıp sırtımı duvara yaslı yastığa dayadım ufak parmaklıklı bir camın önündeydi. Parmaklıklardan tam gözükmese de bir kaç ağaç gözüküyordu dışarıda. Hava iyice kararmıştı, gece kuşlarının bazen köpeklerin seslerinden başka bir şey gelmiyordu. Çok ıssız bir yerdi.
Kapıdan tıkırtılar gelmeye başladığında bunun gerçekliğini sorguluyordum kendimce. Saatlerdir tek başımaydım bu ufak oda da. Gözlerimi kapıya çevirdim. Kapı açıldığın da elinde ufak bir tepsiyle bir kadın sessizce süzüldü içeri. Avlunun en üst katında duran yaşlı kadındı. Bana yaklaşıp elindeki tepsiyi sedirin üzerine bıraktı. Titriyordu anlamsız. Bana bakmıyordu, gözleri hala sedire koyduğu tepsinin üzerindeydi. Bana yemek getirmişti.
Tepsiyi bıraktığında geri odadan çıkmak için bir hamle yapmadı ayakta tepsiye bakarak bekliyordu. Çok kısa bir an sonra ne yapacağına karar vermiş olmalı ki, tepsiyi aramızda kalacak şekilde oturdu sedirin diğer tarafına. Hala odada durmasından hatta yanıma oturmasından cesaret alarak oturduğum yerde doğruldum, gözlerim kadının üzerindeydi.
Yalvaran bir şekilde '' bana yardım mı edeceksin '' dedim. Heves etmek istemiyordum ama bana yardım edebilme ihtimali içimi kıpır kıpır yapıyordu. '' beni buradan çıkaracak mısın lütfen bana yardım et yalvarırım '' dedim. Sesimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak. Kafasını hayır anlamında sağa sola salladı.
Bütün umutlar yavaş yavaş çekilirken bir kez daha şansımı denemek istedim. Ellerini tutup ayaklarının dibine oturdum.
'' ne olur yalvarırım '' dedim. Yüzünde mimik kıpırdamadan bana bakıyordu. Yine aynı sakinlikle buz gibi kafasını hayır der gibi iki yana salladı. Vücudumda yanıma oturmasıyla hissettiğim umudun yerini şimdi sinir almıştı. Hışımla kalktım ayaklarının dibinden. Neden yalvarıyordum ki yardım edecek olsa yaka paça buraya kapatıldığım anda ederdi zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÖZLEŞME ( düzenlenecek )
General FictionHüküm belliydi.. berdel.. İki farklı insan sözleşmeyle bağlandılar... Bu işte duygulara yer yoktu.. Aşk'a sevgiye yer yoktu... Zaman geçti.. aylar geçti.. Önce Aşk karıştı.. Filizlendi... büyüdü.. Artık geri dönülemezdi..