Geçip giden her dakikada kırmızı yapraklar tutundukları ağaç dallarından teker teker düşerlerken, kökleri kızıl kahve toprağın üzerine kadar yayılmış olan ağaçlar esen rüzgarla iki yana sertçe sallanıyorlardı. Yaralı doğa uzun bir uykuya hazırlanıyor ve çevresinde yaşayan insanlara bu büyük haberi veriyordu. İnsanlar ise önceki gece yağan yağmurdan kalma toprak kokusunu derince soluyarak sokaklarda geziniyorlardı.
Ancak sokakta yürüyen insanların çoğunluğu çocuklardan oluşuyordu o saatlerde. Okulları henüz bitmiş olan irili ufaklı onlarca çocuk sokaklarda kah zıplayarak, kah koşturarak, kah ise sohbet ederken yürüyerek ilerliyorlardı.
Henüz yeni okula başlamış olan birinci sınıf öğrencileri, şüphesiz zıplayan ve koşturan çocukların başını çekiyorlardı. Arkadaşlarıyla sohbet ederek yürürken, bıkkın yüz ifadeleriyle koşturan küçükleri izleyenler ise ortaokul öğrencileriydi.
Onlara göre okullarının hemen dibinde bir ilkokul olması berbat bir şeydi. Her gün sanki dünya pespembeymiş gibi aşırı mutlu olan bu çocuklar birçok ortaokullunun son zamanlarda sinirlerini bozuyorlardı. Zira kendileri sınav haftalarına hazırlanırken ve kara kara ailelerine alacakları notları nasıl açıklayacaklarını düşünürlerken, bu çocukların hiçbir dertleri yoktu.
Belkide onlara bu kadar sinir olmalarının sebebi yerlerinde olmak istemeleriydi, kim bilir.
Sohbet eden genç çocukların arasında olan Kim Taehyung, arkadaşlarının ilkokullular hakkında söylenmelerine katılmamayı tercih ederek yalnızca bir kulağına takılı olan kulaklığıyla en sevdiği şarkıyı dinliyor, bir yandan da boş bakışlarını etrafta gezdiriyordu.
Henüz ortaokul ikinci sınıfta olan Kim Taehyung için hayat; düşük aldığı notlar, sürekli tartışan anne babası, her gün canları çıkana kadar gülen ve ona okulu zehir eden arkadaşları, bakmak zorunda olduğu sinir bozucu küçük kardeşi ve telefonundan ibaretti.
Kim Taehyungun tekdüze bir hayatı vardı. Her sabah erkenden kalkar, kardeşinin kahvaltısını ve beslenmesini hazırlar, onu uyandırır, giyinmesine yardımcı olup okuluna bırakır, daha sonra ise yarım yamalak giydiği kıyafetleri ve çoğu zaman aceleden açık bıraktığı çantasıyla okuluna doğru koşardı. Kardeşi henüz anaokuluna gittiği ve anaokulu da evlerine uzak olduğu için her gün okula geç kalırdı. Öğretmenleri bile artık onun bu özelliğini benimsemişlerdi, ona kızmıyorlardı bile.
Okula geldiğinde ise en arkadaki sırasına, arkadaşlarının yanına, oturur, ders dışı ettikleri sohbetleri dinler, bazen onlara katılır bazen ise neredeyse hiç konuşmazdı. Okul içinde güldüğünü nadiren gören olurdu. Bu yüzden alt sınıflar ondan korkarlardı ancak, onunla konuştuklarında tüm korkuları geçerdi.
Zira Taehyung, karşılıklı konuşmalarda son derece saygılı ve edepli bir çocuktu. Karşısındaki kişi kim olursa olsun sesini yükseltmez, saygı sınırlarından çıkmazdı. Bu yüzden diğer arkadaşlarının aksine sözlüleri yüksekti ve öğretmenleri tarafından sevilirdi. Arkadaşları mı?
Onlar Taehyungun tam anlamıyla aksiydiler. Sürekli birileriyle kavgaya karışır, sınıflarındaki kızlarla durduk yere tartışır, derslerde konuşur, hiçbir şeyi umursamazlardı. Kimse Taehyungun onlarla neden arkadaş olduğunu çözemiyordu.
İşin aslı, bunun sebebini Taehyungunda bildiği pek söylenemezdi.
"Taehyung! Bugün bizim garajda buluşacağız, gelmek ister misin?" duyduğu teklifle başını yanındaki arkadaşlarına doğru çevirip gruplarının sevimlisi Jimin'in yüzüne baktı kısa bir an. Gözlerinde gördüğü umut ve hevesle ise bakışlarını kaçırıp önüne döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little follower
FanfictionKim Taehyung sorunlu aile ilişkileri ve bakmak zorunda olduğu küçük kardeşi ile hayattan en büyük tokadı erkenden yiyen bir gençti. Jeon Jeongguk ise mükemmel ailesi ve yolunda giden hayatıyla yalnızca meraklı küçük bir çocuktu. Jeongguk'un her gü...