Minibüse bindiğimde her zamanki gibi sol değil de sağ tarafa oturdum. (Sola otururdum çünkü evinin sokağı daha rahat görünürdü.) Birkaç durak sonra da bir anne ve kızı bindi. İçim cız etti o an, seni gördüm daha doğrusu o bana gösterdiğin küçüklük fotoğrafındaki kırmızı gözlüklü sırıtan kız çocuğunu. Çok mu uykuluyum acaba dedim. Her gün bir umut bakarken yollarına seni görmek varken neden küçüklüğünden bir resim karşıma çıksın ki? Neyse oturdu annesinin kucağına ve döndü bana bakmaya başladı. Yüzünde hınzır bir gülümseme, kırmızı çerçeveli büyük dereceli gözlükler ve sarı saçlar. Alnı da seninki gibi açıktı. Aynı o bana gösterdiğin küçüklük fotoğrafın gibi sırıtıyordu. Öylece baktım ve gülümsedim... Gözlerim dolar gibi oldu, kız korkmasın diye kendimi toparladım.Yol boyunca annesinin kucağında beni izledi. Bazen gülümsedi bazen de kendince saklambaç oynar gibi annesinin göğsüne saklanıp saklanıp tekrar baktı bana. Sizin yola yaklaşırken sıkıldığından mıdır yoksa kader iyice aklıma mı sokmak istedi bilmiyorum ama önüne döndü. Bakmadı sonra bir daha da... Ben yine her zamanki gibi sizin evin sokağına baktım bir ihtimal görebilir miyim diye. Yine yoktun... Markete de mi hiç çıkmıyorsun kızım sen? Evin en küçüğüydün oysa. Yoksa benimle karşılaşma ihtimalinden mi korkuyorsun. Merak etme açık etmem kendimi.Uzaktan izlerim... Belli ki mutlusun şimdilerde. Dediğin gibi yaptın. Mutlu olmak için gittin benden ve mutlu oldun.Mutsuzluğu da hak ettiğimi söyledin. Fazlasıyla... Hak ettiğimi yaşamak o kadar koymuyor da aynı şehirde insan hiç mi rast gelmez. Gerçi bilmiyorum aynı şehirde miyiz. Ama bir ihtimal dahi yok mu? Görsem uzaktan; kokundan geçtim, pamuk teninden ve utangaç gülüşlerinden... Hatta gülüşünü öpmekten de vazgeçtim. Bir kere uzaktan görsem yeter... Bilmiyorum o yol 40 dakika mı 40 yıl mı geçti bana, tek bildiğim böylesi bir rastlantının beni hem mutlu etmesi hem de çok üzmesiydi. Çünkü ben indim o caminin yanında, o devam etti yoluna. İnerken uyuyup kalmıştı annesinin kucağında, göz ucuyla bakabildim sadece. O gitti, ben kaldım. Sen gittin, ben... Bu olay olalı bir ay oluyor. İlk önce yazamadım. Sonra yarım yamalak yazdım. Anlam vermeye çalıştım olan bitene. Çünkü seni görme ihtimalim daha yüksekti , o fotoğraftaki kızı görme ihtimalimden. Çok sonra anladım olayın iç yüzünü. Yukarıda dedim ya "O gitti, ben kaldım. Sen gittin ben..." aslında böyle değildi olan. Ben indim o minibüsten. Giden bendim, kalan sen. Ben bıraktım seni. Üstelik bunu kendi çabalarım ve seviyorum'un ardına sakladığım saçma davranışlarımla. Neyse sen devam et yoluna, hep de güzel olsun yolun. Ama haberin olsun ben kaldım o durakta...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ İNSANLAR
Short StoryEvren dengesizlikler üzerine kuruluyken biz insanoğlundan dengeli olmamız beklenemezdi. Çünkü "umut" denen şey her zaman dengemizi bozmaya yetti. Bizi hayal kırıklıklarına ve boş ümitlerin içine itti. Neden sonra konuşmasını öğrendiği gibi...