Bir girdabın içindeyim ve yalnızım. Sürekli olarak derine doğru çekilen bir ruhum var. Kalabalıklardan uzaklaştıkça yalnızlığım artıyor. Yalnızlığım arttıkça da içimdeki buhran git gide büyüyor. Bu sıkıntı haliyle başa çıkamadığım zamanlar oluyor. Sinirlerim yay gibi gergin ve patlamaya hazır volkan. Bir türlü taşamıyorum. Hep aynı şey aklıma gelip duruyor.
"Hiç hayalini kurmadım pembe panjurlu bir evin ve çocuklarımın olduğu mutlu bir yuvanın..."
Ve aklımı kurcalayan asıl soru. Ben bu cümlenin içinde miyim dışında mı? Bu bir gerçek mi yoksa kendime ördüğüm bir duvar mı?
N'olursa olsun o yalnızlık duygusu bir gün iyiden iyiye hissettiriyor kendini. Yatakta her gün gözünü karanlığa açtığında, mutlu anını paylaşacak birisi olmadığını farkettiğinde ve huzursuzluğun kemiklerine kadar işlediğini hissettiğinde...
Sanıldığı gibi yalnızlık tek başına olmak değil; hiç kimsenin olmaması, kimseye ve hiçbir yere ait hissetmemek ve sarılarak ağlayamamak demektir.
Velhasılıkelam; bir yere yuvam demek için dört duvar değil bir çift kol lazımdır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ İNSANLAR
KurzgeschichtenEvren dengesizlikler üzerine kuruluyken biz insanoğlundan dengeli olmamız beklenemezdi. Çünkü "umut" denen şey her zaman dengemizi bozmaya yetti. Bizi hayal kırıklıklarına ve boş ümitlerin içine itti. Neden sonra konuşmasını öğrendiği gibi...