-BİRKAÇ GÜN SONRA-
Bugün Arda'nın doğum günüydü. Abim yarın taburcu oluyordu, Sezen burada olduğu için eve gidip pasta yapmaya fırsat bulabilmiştim. Eve girdiğimde her yeri havalandırdım. Abim yarın buraya gelecekti ve steril olmalıydı fakat şu an tozluydu. Üstüme eşofman ve tişört geçirip, saçlarımı topuz yaptım. Evin her yerini silip, süpürdüm. Daha sonra her yerin tozunu aldım. Yemek yapmam gerek diye düşündüm, Sezen onunla uğraşmasın. Temizlik bittiğinde abimin odasını da toparlayıp çarşaflarını değiştirdim.
Daha sonra mutfağa girdim. Abimin en sevdiği menüyü hazırladım: Tavuk çorbası, zeytinyağlı taze fasulye, domatesli pilav. Yaptığım yemekleri soğuyunca dolaba kaldırdım ve hızlıca bir pasta yaptım. Bu sefer muzlu yapmıştım. Çünkü alışveriş yapmadığım için bir tek bu vardı. Üstüme kot pantolon ve kazak geçirip, pastamı da alıp Leyla Teyzelere doğru yola çıktım.
Zili çaldığımda Gamze açmıştı. Saat çok erken değildi, işten gelmiş olması olasıydı. Sessizce mutfağa geçtik. Pastanın üstüne mumları yerleştirip salona girdik. "İyi ki doğdun Arda..." diye şarkıyı söylemeye başladığımızda gözleri büyümüştü. Beni görmeyi beklemiyordu sanırım. Pastanın üstündeki mumları üfleyip, bana sıkıca sarıldı.
A: Abin de doğum gününü kutluyormuş, öyle dedi.
Arda: Keşke gerçekten dese.
Hepimizin gözlerinden hüzün geçti bir anlığına.
A: Merak etme diyecek, hatta uyandığında hediye bile alır belki sana.
Arda: O uyansın kutlamasa da olur.
A: Gel buraya.
Diyerek tekrar sarıldım ona, gözlerinden yaşlar firar ediyordu yavaşça. Benim de gözümden bir damla yaş aktı ama hemen sildim. Benden uzundu, abisine benziyordu. Vücut hatları da onun gibiydi. Onun kollarında olduğumu hayal ettim ve içime bir huzur doldu aniden.
Daha fazla her köşeden onun çıktığı bu evde kalamayacağımı fark edip müsaade istedim. Hastaneye doğru yürürken rüzgarı hissediyordum. Kulaklıklarımı takıp şarkımızı açtım. Günlerdir sadece bu şarkıyı dinliyordum. Ona söylüyordum bazen, kitap okuyordum, ders çalışıyordum. Hemşirelerle bile tanışmıştık artık. Doktoruyla her gün konuşuyordum. Hastaneden çıkamıyordum. Okulda işlenenlerin notlarını veriyordu Can bana her gün. Hepimiz bu süreçte bir şeylerden fedakarlık yapıyorduk.
Yeniden hastaneye girdiğimde tanıdık yüzler görmemle selam verdim. Artık hastane çalışanlarını da tanıyordum. Odaya girmeden önce çantamdaki dezanfektanla ellerimi sterilize ettim. Ona mikrop bulaşması aşırı kötü olabilirdi. Makinelere bağlı yaşama tutunmaya çalıştığı her gün bağışıklık sistemi zorlanıyordu fazlasıyla. Doktorumuz çok güçlü olduğunu, başka hastaların bu kadar dayanamadığını söylemişti. Onun bu sözleri içimdeki umudu tozlu raflardan çıkarmıştı.
Çantamı her gece uyuduğum koltuğa koyarak yanına gidip, sandalyeye oturdum. Günlerdir ona okuduğum şiir kitabını çantamdan çıkarıp rastgele bir sayfa açtım.
"Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim
Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
"Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz".
Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere
O gülün yüzü gülmüyor sensiz
O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı
Hepten hüzünlü bu günlerde
Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye
Masada tabaklar neşesiz
Koridor ıssız
Banyoda havlular yalnız
Mutfak dersen - derbeder ve pis
Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş
Vantilatör soluksuz
Halılar tozlu
Giysilerim gardropda ve şurda burda
Memo'nun oyuncak sepeti uykularda
Mavi gece lambası hevessiz
Kapı diyor ki açın beni kapayın beni
Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi
Radyo desen sessiz
Tabure sandalyalardan çekiniyor
Küçük oda karanlık ve ıssız
Her şey seni bekliyor her şey gelmeni
İçeri girmeni
Senin elinin değmesini
Gözünün dokunmasını
Ve her şey tekrarlıyor
Seni nice sevdiğim"Gözümden akan yaşlarla bitirdim şiiri okumayı. Bal dudak derdi ya bana, prensesiydim ben onun. İlk defa böylesine tutulmuştum birine. İlk defa böylesine atıyordu kalbim. İlk defa böylesine güvenmiştim bir yabancıya. Günlerdir burada böyle ruhsuzca yatıyordu sevdiğim adam. Ve ben hiçbir şey yapamıyordum, Allah kahretsin ki engelleyemiyordum ellerimden kayıp gitmesini. Yanağına küçük bir öpücük bıraktım ve koltuğa kıvrılıp yüzümü ona döndüm. "İyi geceler zamansız sevdiğim." diye fısıldadım, uykuya yenik düşmeden önce.
-İKİ HAFTA SONRA-
Bugün 3. haftanın son günüydü. Hepimiz burada öylece bir yaşam belirtisi göstermesin bekliyorduk. Doktorun içeri girmesiyle, hepimiz ayaklandık, ilk günkü gibi. Atilla Bey konuşmaya başladı: "Biliyorsunuz bugün son günümüz, eğer biri yaşam belirtisi göstermezse biliyorsunuz..." O sözlerine devam edecekken gözlerimin karardığını hissettim. Ölüyordu, sevdiğim adam gözlerimin önünde ölüyordu ve hiçbir şey yapamıyordum. Günlerdir canlı tutmaya çalıştığım umudum can vermişti tam şu anda, bu soğuk hastane odasında.
Benim çikolatalı dondurma sevdam sevdiğimi alıyordu benden. Dayanamıyordum, duvarlar üstüme üstüme geliyordu. Kiminle yaşayacaktım ben hayallerimi? Kiminle yaşlanacaktım? Kimi sevebilecektim? Kimsesiz hissediyordum. Ailem ölüyordu gözlerimin önünde. Ben yaşayan bir ölüydüm o saniyeden sonra. Kalbimde kocaman bir delik açılmıştı bıçak darbeleriyle. Duygusuz hissediyordum. Bakışlarım anlamsızlaşıyordu yavaşça. Bir daha teni tenime değmeyecek miydi yani? Sesini duyamayacak mıydım? Ona sarılamayacak mıydım bir daha? Bir daha asla dinleyemeyecek miydim onun güzel sesinden bizim şarkımızı? Bir daha göremeyecek miydim o güzel gülüşünü?
Bir anda gülüşü düştü aklıma, aşk kokan, neşe kokan gülüşü... Güneş dolu gülüşü... Bir daha asla göremeyecektim gülüşünü, göremeyecektim. Bu düşünceler beynimde dolanırken gözlerimden birer birer düştü yaşlar ve bir anda gözlerim karardı.
-Çağrı'dan-
Bir ormandaydım, etraf ağaçlarla dolu bir patikadan yürüyordum. Yağmur yağmaya başladı bir anda. Bir çocuk belirdi, ne de çok benziyordu Açelya'ya. Çocuğun bağırışları yankılandı kulaklarımda: "Baba, annem seni bekliyor geri dön!" Dönemezdim ki, neden burada olduğumu bile bilmiyordum. Etrafıma bakındım tereddütle. "Aras dönemem, nerede olduğunu bilmiyorum ki?" dedim.
Bu sözlerimin ardından bir anda yeşilliklerin arasında kayboldu çocuk.
"Açelya!" diye bağırdım. "Neredesin!?" Yağmur şiddetini arttırdı ve bir anda bir okyanusun içinde buldum kendimi. Denizin derinliklerindeydim. Gözlerimi açtığımda Açelya karşımdaydı. Ona elimi uzattım ama yetişemedim. Bana gelmesi için her şeyi yaptım ama uzanamıyordum ona. Ve bir anda benden uzaklaştı, gözleri kapandı. Tanrım ölüyor muydu o?
Hayır ölemezdi, onu bulmaya çalıştım. Yüzdüm, çırpındım ama yoktu işte. Derken nefesimin kesildiğini hissettim.
-Açelya'dan Devam-
Gözlerimi araladığımda bir hastane odasında olduğumu fark ettim. Başım ağrıyordu, bedenimin her köşesi sızlıyordu acıyla. Neden buradaydım ben? Birden aklıma düştü tek tek olanlar, ölüyordu. Yanıma hemşire kız girdiğinde bağırarak sordum: "NEREDE O, BEN NEDEN BURADAYIM, NE ZAMANDIR UYUYORUM?" Kız çekinerek ağzını açtı ve konuşmaya başladı: "Açelya Hanım bayıldınız yaklaşık olarak 10 saattir uyutuyoruz sizi."
10 saat mi demişti o? 10 saat geçtiyse günün sonuna gelmiştik neredeyse, onunla olduğum zamanların sonuna belki de. Bu düşünceyle kendimi koridora attım. hemşire kızın beni sakinleştirmeye çalışmasına aldırmadım.
Odasının önüne geldiğimde büyük bir kalabalık vardı. Tanrım ölmüş müydü? Cidden ölmüş müydü? Ölemezdi, o beni burada böylece bırakmazdı ki.
Benim sevgilim beni bırakmazdı.
Benim sevdiğim adam beni bırakmazdı.
Benim gücümün kaynağı beni bırakmazdı.
Benim güzel gülüşlüm beni bırakmazdı.
Benim yaşam kaynağım beni bırakmazdı.
Öylece gitmiş miydi yani? Öylece ölmüş müydü? Hayata tutunamamış mıydı? Bir daha sesini duyamacaktım, gülüşünü göremeyecek, ellerini tutamayacak, öpüşünü hissedemeyecektim ve kalbim bir daha kimse için böyle atmayacaktı. Ben kimseyi onu sevdiğim gibi sevemeyecektim. Açelya Yılmaz da ölmüştü Çağrı Demir'le birlikte. İkimiz de ölmüştük.
-BÖLÜM SONU-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikayemiz (Düzenleniyor)
Literatura Feminina"Ellerinin üzerimde gezinmesini seviyorum. Bana dokunman kutsal bir şey sanki. Sadece bana değsin istiyorum parmakların, gözlerin sadece bana böyle baksın, sadece benimle böyle gül istiyorum." Benim hissettiklerimi hissedebiliyor olması çok güzeldi...