-19. BÖLÜMDEN HATIRLATMA-
Onları bekliyorduk ama dakikalar akıp geçiyordu. Neredelerdi, ne oluyordu? Hiçbir şeyden haberimiz yoktu ve bu beni daha da geriyordu. Derken telefon çaldı. Heyecanla gidip telefonumu aldım ve kulağıma dayadım.
-BÖLÜM SONU-
Kimin aradığına bakmamıştım. Konuşan kişinin sesi tanıdık gelmiyordu. "Alo?" dememle karşı taraf hızla konuşmaya başladı. "Açelya Hanım telefon numaranız Çağrı Bey'in son aramalarında kayıtlı olduğu için ilk sizi bilgilendiriyorum. Yağız ve Çağrı bey trafik kazası geçirdiler, şu an hastanemize getirildiler."
Bu sözlerini idrak etmem birkaç dakikamı almıştı. Telefon elimden kaymıştı. Onlara bakıp "Kaza diyor." dedim zorlukla. Can elimden düşen telefonu alıp bir şeyler konuştu. Ben de koltuğa çökmüştüm. Tanrım her şey benim yüzümden olmuştu, ne diye canın çikolatalı dondurma ister ki senin Açelya? Kaybedebilirdim, şu hayatta çok sevdiğim iki adamı birden kaybedebilirdim. Bu düşünceyle gözlerimden yaşlar firar etmeye başlamıştı.
Can'ın beni sarsmasıyla gözlerimi ona çevirdim. "Hadi güzelim hastaneye gidiyoruz. Sakin ol." dedi ve gözyaşlarımı silerek, kabanımı geçirdi kollarımdan. Belimden tutarak yürümemi sağlamış ve adımlarımı arabaya yönlendirmişti. Arabaya bindiğimizde etrafımda olanlarla ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Herkes susuyor muydu, konuşuyorlar mıydı bilmiyordum. Kendimle baş başaydım şu an. Kendimi dışarıya kapatmıştım. Onları düşünüyordum, beynimi kemiriyordu ölebilecekleri düşüncesi.
Olamazdı, olamazdı... İkisini birden kaybedemezdim. Düşüncesi bile ağır gelirken, gerçekliğiyle başa çıkamazdım. Biri abimdi. Koşulsuzca güvendiğim, en kötü günlerimde desteğim olan abim... Diğeriyse sevdiğim çocuk. Hayatıma geç dahil olmuştu belki ama onunla birkaç ay yetmeyecekti bana. Birkaç ay olmazdı bu koca aşkımızın ömrü, sığdıramazdım ki duygularımı birkaç aya. Çok şey yaşamıştık. Hayallerimiz vardı, geleceğimiz vardı, geleceği vardı. Olamazdım onsuz, onlarsız yapamazdım.
Hastaneye geldiğimizde savsak adımlarla bize yardımcı olan kadının söylediği oda numarasını bulmaya çalışıyordum. Oda numaraları art ardaydı. Koridora geldiğimizde abimin odasının önündeki pencereden baktım korkuyla. Abim gözlerini açmıştı, içimden derin bir "OH!" çekip birkaç adım yana ilerledim ve Çağrı'nın odasının penceresinin önüne geldim. Onun bembeyaz kesilmiş, makinelere bağlı vücudunu görmemle gözyaşlarım şiddetlendi. O değil gibiydi, gözleri parlayan neşeli o çocuk değildi o soğuk yatakta yatan. Olmamasını diledim içimden. Bunların hepsi bir rüya olsun ve ben yine onun kollarında uyanayım istedim. Değildi. Yere çöküp, yüzümü ellerimle gizledim ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Daha sabah yanımda olan, dudaklarını özgürce öpebildiğim, ellerini tutabildiğim, kollarının arasına huzurla girebildiğim çocuk burada ölümün pençesindeydi. Dayanması için dudalar ettim içimden, "Dayan n'olur sevgilim dayan." diye mırıldandım. Can'ın beni kaldırıp sandalyeye oturtmasıyla, o da yanıma oturmuştu.
Onun da gözleri kıpkırmızıydı, ağlamıştı biliyordum ama güçlü durmaya çalışıyordu. Başımı onun omzuna dayadım. Ölümle boğuşan sevgilimi görüyordum, sandalyelerin karşısındaydı odası. Bir daha gözlerinin içine bakamayabilirdim ve bu o kadar acı veriyordu ki bana. Gözlerimden birkaç damla yaş daha düştü. Gözyaşlarım omzunu ıslatıyordu. Başımı kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. Çatallı çıkan sesiyle, "Ağlama artık, yapma bunu kendine. Benim kardeşim güçlüdür, iyileşecek." dedi. İçimden dualar ediyordum bu söylediklerinin gerçek olması için.
Doktorun "Çağrı Demir ve Yağız Yılmaz'ın yakınları siz misiniz?" demesiyle hepimiz ayaklanmıştık. Can'ın "Evet biziz doktor bey." demesiyle konuşmaya başladı: "Geldiklerinde ikisinin de durumu ağırdı. Fakat Yağız Bey'in kan kaybı çok olmadığı için ameliyatla hayata tutunmayı başardı. Onu birkaç gün daha kontrol amaçlı burada tutacağız. Çağrı Bey'e gelince." dedi ve boğazını temizleyerek devam etti. "Ameliyatı iyi geçti fakat durumu stabil. Geldiğinde çok fazla kanaması vardı ve zorlukla durdurabildik. Organları hasar aldığı için onu makinelere bağlı yaşatabiliyoruz. Buna vücudu en fazla 3 hafta dayanabilir ve eğer bu üç hafta içerisinde uyanmazsa fişini çekmek zorunda kalacağız." Sözlerini bitirmesiyle içimdeki endişe bütün vücudumu kaplamıştı. Kalbime bir bıçak saplanıyordu sanki ve o gözlerini açana kadar çıkmayacaktı.
Kısık çıkan sesimle "Başka bir çözümü yok mu bunun, nasıl fişini çekmekten bahsedersiniz siz ya?" dedim. Doktor da "Açelya Hanım çok üzgünüm fakat başka çaresi yok." dedi. "Yanına girebilir miyiz peki?" diyerek bakışlarımı yeniden karşımızda dikilen adama yönlendirdim. "Tabi girebilirsiniz." diyerek cevapladı ve yanımızdan geçen bir bir kadını durdurarak "Suzan Hanım, Açelya Hanım hastanın yanına girmek istiyor. Yardımcı olur musunuz?" dedi. O da başıyla onayladı.
Üstüme steril hastane kıyafetlerinden geçirmemle onun yanına girebilmiştim. Can'dan ailesine haber vermesini istemiştim. Bilmeye hakları vardı. Soğuk hastane odasında yattığı yatağın yanındaki sandalyeye oturdum. Elini tuttum ve konuşmaya başladım:
"Sevgilim... Sana böyle yatmak yakışmıyor, bu kadar soğukta olmak yakışmıyor sana kalk hadi. Güçlü adamım benim, dayan ne olur dayan. Ben sensiz yaşayamam. Ellerini bir daha tutamamak, gözlerine bakamamak, saçlarınla oynayamamak, başımı omzuna dayayamamak, kokunu içime çekememek, gülüşünde kaybolamamak, dudaklarında can bulamamak... Düşüncesi bile ağır gelirken, yokluğunu kaldıramam. Yapamam sensiz, yapamam işte. Hayallerimiz vardı bizim hani? Hani sonsuza dek benimdin, benimleydin. Şimdi beni böyle bırakıp gidecek misin? Yapma... Bana bunu yapma be kalbini sevdiğim çocuk, beni ışıksız bırakma. Yalnızca 3 ay oldu sana kavuşalı. 3 aya sığdıramam ben aşkımı, gitme... Beni sensizlikle baş başa bırakma ne olur. Beni sensiz bırakma sevgilim."
Aradan geçen saatler hiçbir şeyi değiştirmemişti. Leyla Teyze, Gamze ve Arda gelmişti. Hepsi yıkılmıştı Çağrı'yı orada öyle görünce. Benim gibi. Saat gece yarısını geçtiğinde onları ikna etmeye çalışıyordum.
A: Arda senin okulun var, Gamze sen de işe gideceksin, Leyla Teyzem senin de yorulmaman lazım. Hadi eve gidin lütfen, ben gidemem onu burada böyle bırakamam. Siz gidip dinlenin hadi, sizi böyle görmek istemezdi değil mi?
Leyla Teyze bana sarılıp "Güzel kızım bir şeye ihtiyacınız olursa ara olur mu?" dedi. "Tamam Leyla Teyzem sen de kendini harap etme tamam mı? Güçlüdür o, kalkacak dayanamaz senin ağlamana. Bana söz verin kendinizi yıpratmayacaksınız, yemeklerinizi yiyeceksiniz, kendinizi dünyadan soyutlamayacaksınız tamam mı?" dedim Arda, Leyla Teyze ve Gamze'ye bakarak. Üçü de başlarıyla onaylayıp bana sarıldılar.
L: İyi ki varsın Açelya.
A: Siz de iyi ki varsınız.
Arda: Abime iyi bak olur mu?
A: Söz veriyorum abine çok iyi bakacağım Arda ama sen de derslerini aksatmayacağına söz verirsen.
Arda: Söz.
Elimi onun omzuna koydum ve "Anlaştık o zaman." dedim acıya ses tellerime aldırmayarak.
G: Seni seviyorum Açelya.
A: Gamze ben de seni seviyorum.
Diyerek bir kez daha sarıldım ona.
A: Ya hadi gidin artık duygulanıyorum.
Dedim yüzüme küçük bir tebessüm kondurarak.
Onların gitmesiyle Can, Damla ve Sezen'i gördüm. Şimdi onları da göndermem lazımdı. "Can ve Damla siz ikiniz gidin hadi. Sezen abimin yanında kalsın, ben zaten buradayım bir süre. Yarın gelirken de bana ve abime giyecek bir şeyler getirirsiniz.Ha bir de Sezen ve benim için Senem Hoca'ya haber verip bir şekilde devamsızlık işini halleder misiniz?" diyerek ellerine anahtarımı tutuşturdum. "Ama..." demek için ağızlarını açacaklardı ki, "Aması falan yok, hadi gidin dinlenin okul var yarın." diyerek susturdum onları. Hala orada dikildiklerini görünce, "Hadi dediğimi yapın." diyerek ikisine sarıldım.
C: Bir şey olursa beni her zaman arayabilirsin biliyorsun değil mi Açi?
D: Beni de arayabilirsin güzelim, hep yanınızdayız.
A: Biliyorum tabii ki, sizi çok seviyorum ve dersleri iyi dinleyin bize de anlatacaksınız çünkü.
C: Senin yüzünden bir de ders mi dinleyeceğim?
A: Hadi koçum sızlanma, hadi...
Onların da zoraki evlerine gitmesiyle Sezen'le ben iki odayı da gören sandalyelerde yan yana oturmuştuk. Başım çatlıyordu, midem kazınıyordu ve uykum vardı. Bedenim bütün bu olanlara reaksiyon göstermişti. Başımı Sezen'in omzuna yasladım. O da elini cesaret verircesine bacağıma koyduğunda ""Seni çok seviyorum." diye mırıldandım. "Ben de seni çok seviyorum güçlü kızım. Ben de seni..." demesiyle gözlerimi kapattım ve bedenimi uykunun onsuz huzurlu olmayan kollarına teslim ettim.
-BÖLÜM SONU-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikayemiz (Düzenleniyor)
Genç Kız Edebiyatı"Ellerinin üzerimde gezinmesini seviyorum. Bana dokunman kutsal bir şey sanki. Sadece bana değsin istiyorum parmakların, gözlerin sadece bana böyle baksın, sadece benimle böyle gül istiyorum." Benim hissettiklerimi hissedebiliyor olması çok güzeldi...