-BİRKAÇ GÜN SONRA-
Tatil hepimize ilaç gibi gelmişti, üzerimizdeki dinginleştirici etkisini kolayca hissedebiliyorduk. Tatilden çok, koşuşturmacadan uzakta ve beraber olmak iyi geliyordu bana. Onun kokusuyla uyuyup, güzel yüzü yanı başımda uyanmanın verdiği huzurdan bahsetmiyorum bile. İlk defa bu kadar "çift" gibiydik. Elbette kavga ediyorduk, her zaman olduğu gibi. Ama eve döndüğümüzde yine yatağa birlikte girip, birlikte uyuyorduk. Garip değil de mucizevi geliyordu artık bana. Dibine kadar "biz" olabilmek ve bunu etrafımızdakilerin de kabullenmesi benim için tarifsiz bir mutluluğun habercisiydi.
Vazgeçemeyeceğim çok şey yoktur hayatımda. Duygusal olsam da, olaylara mantıklı bakmayı becerebilirim genelde. Ailem benim tek zaafımdı. O kalbime aşkın tohumlarını ekene kadar öyleydi en azından. Çiçekler açtım zamanla, her dokunuşuyla başka bir yerden yeşilleniyordum. Sanki onun yanında başka bir özgürdüm, daha çok bendim. Belki de en çok onun yanında ben olabiliyordum.
Göstermiştim ona, gerçek Açelya'yı görmüştü. Bunu yaparken aklımdan geçenler hakkında pek bir fikrim yok. Ama yine bir ilkimi almıştı. Mantığımı bu denli devre dışı bırakan ilk adamdı o. Gitmedi, yaralarımdan kaçmaya yeltenmedi. Aksine durdu, hep benimle durdu. Sardı yaralarımı, acılarımdan öptü. İyileştim, iyileşiyordum ve daha da çekiliyordum ona. Düşüp kalkıyorduk ve belki de bu düşüşlerin izleri bizi birbirimize daha da sıkı bağlıyordu. Kırılmıştım evet, belki kırmıştım da. Ama artık gidemezdik, o ve ben olamayacaktık ki bir daha. Bizdik işte, sonunda biz olabilmiştik.
Ben aşık olmuştum, belki en imkansızı ya da en zoru değildi bizimki. Benim gözü "en"lerde değildi ki artık. Eskiden yakınırdım bundan, kimsenin "en"i olamayışımdan. Ama şimdi... O vardı, bütün enlerini çaldığım ve bütün enlerimi çalan bir adam. Bu bizim hikayemizdi, sadece bizim. Ne zengin kız fakir oğlan, ne saf kızın kötü çocuğa aşkıydı. Onunla bir olabilmek geri kalan bütün pürüzleri siliyordu bende.
Benziyorduk bazı açılardan, bazı yönlerimiz de farklıydı. Zıt kutuplar birbirini çekerdi ya, zıt olmuş olmamış bedenlerimizin bütün hücreleri birbirimize itiyordu bizi. Şahsen ne benzerliklerimiz ne de farklılıklarımız umurumdaydı. Ben bana iyi gelmeyeceğini bilsem de onun yanında kalırdım, kalacaktım. Nedensizce, karşılık beklemeden ona sunuyordum her şeyimi. Kalbimi, ruhumu, sevgimi. Bende var olan her şey onunla can buluyordu artık.
Çok seviyordum, bunun hislerimi anlatmakta yeterli olacağını düşünmüyorum ama çok seviyordum işte. Bazen bana sığmıyordu bu sevgi. Kocamandı, git gide büyüyordu onun ellerinde. Yakında taşacaktı sanki, damla damla fışkıracaktı yüreğimden. Geçici bir heves değildi benim için, olamazdı. Bana yaşadığımı hissettiren bir adamdı, bana yaşadığımı hissettiren özel bir adamdı.
Elimi yüzüne yerleştirdim, en çok ona yakışıyordu parmaklarım. Burun kıvrımında dolaştırdım parmaklarımı. Saçlarını okşadım ardından şefkatle. Parmaklarım dudaklarının üzerinde gezinmeye başladı benden habersiz. Seslice yutkundum bu görüntü karşısında. Dudakları öylesine iştah açıcı gözüküyordu ki. Onu görmesem de yanında olmak istiyordum her an. Bencildim, konu o olunca bencilin teki olup çıkıyordum.
Her zamanki gibi yine dayanamadım ve kalbimin peşinden koşarak dudaklarına minik bir buse konduruverdim. Gözlerimi anın büyüsüyle yumdum.Geri çekilecekken belimdeki baskıyla gözlerimi araladım. Gitmemi engellemişti, ne zaman uyanmıştı ki o? Dudaklarında kayboluyordum yine, yeniden. Benim cennetimdi dudakları. Nefes aldığımı hissettiriyordu iliklerime kadar.
Dudaklarımdaki baskıyı azaltarak, bizi ayırdı. Gözlerini gözlerime kenetledi. Gülümsedim. "Uyumuyor muydun sen?"
Muzipçe gülümsedi. "Yani, bilemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikayemiz (Düzenleniyor)
ChickLit"Ellerinin üzerimde gezinmesini seviyorum. Bana dokunman kutsal bir şey sanki. Sadece bana değsin istiyorum parmakların, gözlerin sadece bana böyle baksın, sadece benimle böyle gül istiyorum." Benim hissettiklerimi hissedebiliyor olması çok güzeldi...