-3 AY SONRA-
Gözlerimi karnıma giren sancılarla açtığımda elimi sehpaya doğru uzatıp telefonumu elime aldım. Saat gece 4'ü gösteriyordu. Böyle ara ara giren sancılar çok oluyordu, telaş yapmadım ve uyumaya devam etmek için gözlerimi kapattım. Ancak işler beklediğim gibi gitmiyor, sancılar sıklaşıyordu. Kasılmaya başladığımda gözlerimi acıyla açtım. Dişlerimi sıkıyor ve geçmesini umuyordum. Kısa aralıklarla sık sık bedenime misafir olan şiddetli sancılara bir de bacaklarımın arasından akan sıcak sıvı eşlik edince doğumun başladığını anlamam çok zor olmadı. Giren en şiddetli sancıyla daha fazla dayanamayıp avazım çıktığı kadar bağırdım.
Çağrı yanımda kıpırdandığında uyanmadığını anladım. Uğraşabilecek durumda değildim, daha fazla dayanabilir miydim bilmiyordum. Tüm gücümle yanağına bir tokat geçirmemle yerinde sıçradı.
"Ne oluyor ya?" dedi yanağını ovuşturarak.
Bense derin nefesler alıyor ve sakin kalmaya çalışıyordum. "Çabuk bebek çantasını-ah ve anahtarları al. Doğuru-ahh-yorum!" dedim.
Araya giren çığlıklarım işin ciddiyetini anlamasını sağladı ve hemen yataktan kalktı. Birkaç saniye sonra elinde bebek çantası, arabanın ve evin anahtarları ile koşarak geri döndüğünde ayağa kalkmaya çalıştım. Sadece çalıştım. Yataktan kalkmayı bile beceremediğimi görünce yanıma geldi ve yardımcı oldu.
Birlikte arabaya doğru ilerlerken odamızın kapıya bu kadar uzak oluşuna lanetler okudum. O kısacık bir iki dakikada canımdan can gitmişti ama sonunda arabaya varabilmiştik. Karnımı tutarak derin nefesler alıp verebiliyordum yalnızca. Bebeğimin sağlığı için telaş yapmamalıydım.
Doğurup ona kavuşacaksın, sakin ol kızım. Bu koskocaman göbeğin gidecek, kokusunu doya doya içine çekebileceksin, anne olacaksın anne! Dik dur ve nefes egzersizlerini hatırla. Ne yapıyorduk, derin bir nefes al ve hızlıca ver. Güçlü kalmaya çalış, yapabilirsin, yapacaksın! Hadi kızım dayan!
Çağrı'nın da benim gibi sık sık nefes alıp verişinden oldukça telaşlandığını anlamıştım. "Çağrı birilerini ara-ahh-sana!" dedim olabildiğince sakin bir şekilde. Fakat tam geçti derken baş gösteren, kısa aralıklı sancılar buna engel oluyordu.
"Tamam güzelim sen sakin ol." dedi beni yatıştırmaya çalışarak. Kendisi çok sakindi ya benim sakin olmamı istiyordu beyefendi.
Kulaklıklarını takıp birileriyle konuştuğunun farkındayım ama ona odaklanamayacak kadar acı çekiyordum. Bilincimin kapanmaması için elimden geleni yapıyordum. Bebeğim için yapmalıydım bunu, ailem için... İç sesimin başarabileceğimi telkin eden yakarışları susmuyordu. Onu dinlemeye çalışıyordum ama etrafımdaki sesleri zor idrak ederken zihnimin içini duymaktan çok ötedeydim. Okyanus'la baş başa kalmıştık. Kızımı hissediyordum sadece, diğer her şeyden soyutlanmıştım. Bedenim sanki ondan yanaydı.
Bir anda ayaklarımın yerden kesildiğini hissetmemle kocamın beni kucakladığını fark ettim. Sonunda hastaneye gelmiş miydik? Nihayet!
Dakikalar akıp gittikçe sancılar şiddetleniyor, kasılmalar artıyordu. Bu acıyla nasıl başa çıkacağımı bilemez haldeydim.
Hastaneden içeri girer girmez, bizi bekleyen doktorumuz ve görevliler yardımıyla sedyeyle doğumhaneye doğru gitmeye başladık.
Doktorumuz, "Sezaryen olması ikiniz açısından da daha iyi." diyince bir anlığına düşündüm.
Sezaryen olmasını en başından beri istemiyordum. Normal doğum her ne kadar daha zor olsa da hayatımın geri kalanını dikiş izleriyle geçirmeye tercih ederdim. Dikiş izlerinin kötü görüneceğinden değil, kızımı hiçbir çaba sarf etmeden kucağıma almak istemiyordum. Riskli olsa da kararım kesindi, normal doğuracaktım. Okyanus ve ben bunu başarabilirdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikayemiz (Düzenleniyor)
Chick-Lit"Ellerinin üzerimde gezinmesini seviyorum. Bana dokunman kutsal bir şey sanki. Sadece bana değsin istiyorum parmakların, gözlerin sadece bana böyle baksın, sadece benimle böyle gül istiyorum." Benim hissettiklerimi hissedebiliyor olması çok güzeldi...