Bölüm 24: Senin Öküzün

92 15 2
                                    

-ÇAĞRI'DAN-

Gözlerimi Açelya'nın mırıldanışlarıyla araladığımda kabus gördüğünü fark ettim. Sayıklıyordu.

Gitme.

Lütfen gitme.

Ben sensiz yapamam, beni bırakma.

Hani hayallerimiz vardı bizim, kimle yaşayacağım ben onları?

Benden bahsettiğini fark etmemle onu hafifçe sarstım uyanması için. Yavaşça gözlerini açtı ve bir süre bana baktı. "Ölmedin, buradasın." Başımı boynuna gömüp sayısız öpücük bıraktım, doya doya kokusunu içime çektim. Bu ne parfümün, ne de hastanenin kokusuydu. Kendine has bir kokusu vardı ve bu beni her koşulda rahatlatabiliyordu. 

"Ölmedim güzelim, ben seni asla bırakmayacağım." Bırakmayacaktım elbette. Benim için yanıp tutuşan bu yüreğine, bu sevgi dolu yüreğine kıyamazdım. Onu yalnız bırakacak cesaretim yoktu. Onu yalnız bırakırsam ben de iyi olmazdım, olamazdım. Ona fazlasıyla bağlanmıştım ve mutluluğumuza kimsenin gölge düşürmesine izin vermeyecektim. 

Gözlerinden yorgunluk akıyordu. Yavaş yavaş siyahlaşmaya başlayan mor halkalar oluşmuştu gözlerinin altında. Dinlenmeye benim kadar onun da ihtiyacı vardı. Başını tekrardan göğsüme koydum. "Uyu meleğim, uyu..."  Elini yanağıma koydu ve küçük daireler çizmeye başladı. Bir süre hareketleri devam etti, daha sonra nefeslerinin düzene girmesinden anlamıştım uykuya daldığını.

Elimle onu uyandırmamaya çalışarak saçlarını okşuyordum. İpek gibi siyah saçları vardı. Gerçekten bir melek gibi uyuyordu. Elleri göğsümdeydi başı gibi. Uzun ve ince elleri vardı. Oje sürmeyi çok severdi ama oje sürmeye bile vakti kalmamıştı sanırım. Benim yüzümden yaşadıkları bitkin düşürmüştü onu. 3 haftadır, kesintisiz 3 haftadır burada kalıyordu. Ona yardım etmek istene herkesi geri çevirmişti. Annem anlatmıştı bunları. Bütün bu koşuşturmacanın arasında bile Arda'ya pasta yapmayı akıl etmişti. Her geçen gün ona olan hayranlığım artıyordu. Ben nasıl bu kadar mükemmel birine sahiptim, anlayamıyordum. Evet hayatımdan gelip geçen kızlar olmuştu ama Açelya farklıydı. Onu ilk gördüğümde anlamıştım bunu. Bir çıkarı olmaksızın yanında oluyordu herkesin. Kendi kırık döküklüğünü umursamadan diğerlerini toplamaya koyuluyordu. Sevdiklerini kaybetmekten korkuyordu deli gibi. Kendi mutluluğunu çok umursamazdı. Biz iyiysek o da iyiydi. Bazen çok yoruluyordu ama pes etmiyordu. Kimseye göstermiyordu bu hallerini. Etrafına neşe saçıyordu her daim. Enerjisi herkesi etkiliyordu, güzelliği de öyle tabii. Ama bunun farkında bile değildi. Kendini çok güzel bulmuyordu. Bir de benim gözümden görebilseydi keşke kendini. Aşırı aktifti günlük hayatında. Her gün mutlaka spor, yürüyüş ya da meditasyon yapardı. Fiziği kusursuza yakındı ama spor yaparken kendini arınmış ve yenilenmiş hissediyordu. Yemek yemeyi seviyordu ama yapmayı daha çok. Bu da kaçış yöntemlerinden biriydi. Çok da zekiydi. Derslerdeki başarısının yanında, günlük hayatta da kıvrakça sorunların arasından sıyrılabiliyordu. 

Yüzüne bakarken aklımdan o kadar çok şey geçmişti ki aklımdan. Onu bu kısa sürede iyi tanımayı başarmıştım. Tanıdıkça daha da aşık oluyordum. Onu mutlu etme isteğiyle yanıp tutuşuyordum. Minnacık şeylerden mutlu olabiliyordu ama çok daha fazlasını hak ediyordu. 

Atilla Bey'in içeriye girmesiyle sabah olduğunu anladım. Açelya hala uyuyordu, buna ihtiyacı vardı ve onu uyandırmayacaktım. Atilla Bey'in yüzüne göğsümde yatan onu görmesiyle bir tebessüm oluştu. 

"Bugün nasılsın bakalım delikanlı?" Sesi ciddi değildi. Samimiyet barındırıyordu. 

"İyiyim, çok daha iyiyim." dedim başımla Açelya'yı işaret ederek. Neyi kast ettiğimi anlamıştı, gülümsemesi genişledi.

Bizim Hikayemiz (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin