Bölüm 44: Beni Öyle Güzel Seviyordu Ki...

65 12 0
                                    

-3 YIL SONRA-

"Uyanın artık ya, derslerinizi kaçıracaksınız benden söylemesi!" dedim yatak odamızın içinde bağırarak. Hepsi bir anda gözlerini açtı ve gerinerek yataklarından indiler. 

"Kahvaltıya gelin üzerinizi değişip, bekliyorum." dedim ve mutfağa girdim tekrardan. Yıllardır değişmeyen bir rutinimizdi bu. Kahvaltıları ben hazırlar, dakikalarca uyanmaları için nutuk çekerdim sabahları. Allah'tan aynı odada uyuyorduk. Hepsinin odasında ayrı ayrı uyandırma çabaları sarf ettiğimi düşünemiyordum. Yeteri kadar annelik yapıyordum zaten. 

Kapının çalmasıyla oturduğum sandalyeden kalkıp oraya doğru ilerledim. Kapıyı açmamla karşımda sırıtarak dikilen Çağrı, Can ve Doğukan'ı gördüm.

"Kahvaltı hazırlamaya üşendiniz yine değil mi? Geçin hadi, geçin." dedim gülerek. Doğukan ve Can geçerken yanağıma sulu öpücükler bıraktılar. "Ya öpmeyin sevgilimi demiyor muyum ben size eşek herifler?!" diye gürledi Çağrı da.

"Çağrı hadi gel sen de." dedim onu içeri çekiştirip kapıyı kapatırken. Dudaklarıma minik bir öpücük bırakıp mutfağa girdi, ben de arkasından. Masaya üç tabak daha ekledim ve onlara da zorla balkondaki sandalyelerden taşıttım. Eee beyefendiler hem kahvaltıya çörekleniyor, hem de iş yapmıyorlar. Olur mu öyle şey canım? Aslında olur da benim şeytani tarafım buna izin vermiyor işte.

"Yine mi geldiniz ya?" dedi Sezen mutfağa girdiği anda gözlerini devirerek.

"Yağız gelince biz öyle demiyoruz ama Sezen Hanım." diyerek Can'ın yanına oturdu Damla da.

"Bir gün de kendiniz kahvaltı hazırlasanız şaşarım." dedi Ezgi de Doğukan'ın yanına kurularak.

"Siz kendiniz hazırlıyorsunuz çünkü değil mi?" dedi Can da lafı gediğine oturtarak. Bıyık altından gülümsedim.

"Açi varken bize iş düşmüyor canım." dedi Ezgi de cevapsız kalmayarak.

Can'ın "Açi varsa bize de var Allah Allah." demesiyle kahvemden bir yudum aldım. 

"Sanki babasının malı ya." dedi Damla da. Kaşlarımı çattım, konu nerelere gidiyordu yarabbim? 

Çağrı beni kolunun altına aldı. "Birincisi benim sevgilimden malmış gibi bahsetmeyin, ikincisi de amma uzattınız kardeş." Ona dönüp gülümsedim. "O benim." falan diyeceğini düşünmüştüm ama o yine beni şaşırtıp, benim alınıp satılan bir  mal olmadığımdan bahsetmişti. Bu kaçıncı aşık oluşumdu? Sayamıyordum ki. 

"Seni çok ama çok sevdiğimi söylemiş miydim?" dedim sadece ikimizin duyabileceği bir tonda. 

Tebessüm etti. "Defalarca kez söyledin güzelim ama bir kere daha söylesen fena olmaz sanki."

"Peki benim arsız çocuğum bir kez daha söyleyeyim madem. Seni çok seviyorum."

"Ben de seni çok seviyorum bal dudak." demesiyle gülümseyerek kahvaltıya döndüm. 

Hep birlikte masadakileri yedikten sonra mutfağı toparlayıp evden çıktık. Üniversiteye gelmemizle yollarımız ayrıldı. Hepimizin ayrı bölümlerde okuması can sıkıcıydı ama zaten bu sene mezun olacaktık. Yani inşallah.

Tek istisna Doğukan ve Ezgi'ydi. İkisi de Radyo,Televizyon Ve Sinema okuyorlardı. Onlar dışında hepimiz birbirinden alakasız bölümleri tercih etmiştik. Hayallerimizin peşinde koşarken yollarımız kesişmiyordu belki ama hep birbirimiz destekliyorduk. Vedalaşıp fakültelere ilerlediğimizde yine yorucu bir maratonu koşmaya başlamıştık. 

Günü bir şekilde bitirip eve varmayı başarmıştım. Kızlar geldiğimde salonda oturuyorlardı. Genelde hep en geç gelen ben olurdum. 

"Hoş geldin Açi!"

Bizim Hikayemiz (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin