-ERTESİ SABAH-
Sabah enerji dolu uyandım. Yatağıma kavuşmuştum sonunda ama bir yerlerde de içim buruktu. Onunla uyumak bana huzur veriyordu. Akşamları sayıklayarak uyanıyordum bazen ve bana çok destek oluyordu, her anlamda. Bugün Leyla Teyzelere yemeğe gidecektim ama abim evde olacağı için yemek yapmam gerekiyordu. Rutin işlerimi hallettikten sonra kapıyı çalarak abimin odasına girdim. Uyanıktı, yatağın üstünde ders çalışıyordu. Kapının pervazına yaslanarak "Abi ben akşam Çağrılara yemeğe gideceğim, sana yemek bırakacağım. Ne istersin?" dedim.
Sesimi duymasıyla gözlerini bana çevirdi. "Dışarıdan da söyleyebilirim güzelim yorulma." dedi ilgili bir sesle.
"Abi pişireceğim işte ne istediğini söyle." dedim istemsizce yükselen sesimle.
Ofladı. "Ne desem boşuna değil mi?" Evet öyleydi çünkü ben bir şeyler pişirecektim. Yemek yapmayı, mutfakta olmayı çok seviyordum ve şimdi de fırsat bulmuşken yapabilirdim.
Omuz silktim. "Cevabını bildiğin sorular sorma Yağız Yılmaz."
"Ne istiyorsan pişir güzelim ama sebze olmasın, canım istemiyor." dedi. Sebzeyle arası iyi değildi. Bu sefer onu dinleyecektim. Odasından çıkıp mutfağa ilerledim. Üstüme bir önlük geçirdim ve buzdolabının önünde ne pişirebileceğimi düşünüyordum.
Fırında köfte ve patates güzel olurdu. Abim de severdi İzmir köfte. Buzluğu açtım ve kıymayı çıkardım. Kıymayı bir kaba aldım. Ekmek içi, baharatlar ve birkaç malzemeyi daha ekleyip yoğurmaya başladım. Köfte harcı kullanmayı sevmiyordum. Kendi yaptığım köfteler daha güzel oluyordu. Elimle köftelere şekil verdikten sonra patatesleri soydum ve dilimledim. Tepsiye dizdikten sonra ısıttığım fırına koydum. Daha sonra üstüne dökeceğim sosu hazırladım. Fırındaki yemek de piştiğinde çıkardım ve biraz soğuyunca sosunu döktüm. Güzel görünüyordu, yanına da hızlıca bir pilav yaptıktan sonra yemekleri ocağın üstünde bırakıp Arda'ya götüreceğim sütlaçları yapmaya koyuldum. Onu da fırına koyduktan sonra kahvaltı hazırlamaya başladım.
Hızlıca ikimize kahvaltı hazırladıktan sonra abime seslendim. "Abi hadi kahvaltıya!"
Sesimi duymasıyla hızla merdivenlerden indi ve yanağımdan bir kesme alarak karşıma oturdu. Onun çayını doldurduktan sonra yemeye koyulduk. Ben tabi, ki yine kahve içiyordum. Çayla aram yoktu. Hele kahvaltıda hiç içmezdim. Bazen saçma bir şekilde canım çekerdi ama kahvaltıda içmezdim.
Kahvaltımız bittikten sonra abim de yardım etmek istedi fakat ben durdurdum. Ne kadar yoğun olduğunu biliyordum. Biraz dinlenebilirdi. "Sana kıyak geçtim bugün. Ben hallederim."
Yanağıma bir öpücük kondurdu ve neşeyle salona doğru ilerledi. Ben de bulaşıkları makineye dizip, masayı eski haline getirdikten sonra fırını kapatıp onun yanına gittim. Televizyonun karşısındaki koltukta yayılmış oturuyordu. Yanına zıpladım. O da kolunu omzuma attığında benden rahatı yoktu.
"Eee anlat bakalım Sezen'le nasıl gidiyor?" dedim hevesle konuşarak. Birbirlerini sevdikleri gözlerinden okunuyordu ama bir de onun ağzından duymak istemiştim. Abimin daha önce bu kadar güzel bir ilişkisi olmamıştı. İkisi için de mutluydum. Biri kan bağım olmasa da kardeşim, diğeriyse öz kardeşimdi.
Suratını göremesem de dudaklarının yukarı kıvrıldığını biliyordum. "Sırıtma da anlat." dememle şaşırdı.
"Sırıttığımı nereden görüyorsun kızım sen?" Görmüyordum ama hissediyordum. Onun olaylara karşı tutumunu biliyordum, aynı zamanda gülümsediğini hissetmiştim. Hislerime güvenirdim, beni haksız çıkarmazlardı. Ama mantığımla hareket ettiğim zamanlar da oluyordu. Dengeyi sağlayabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikayemiz (Düzenleniyor)
Literatura Feminina"Ellerinin üzerimde gezinmesini seviyorum. Bana dokunman kutsal bir şey sanki. Sadece bana değsin istiyorum parmakların, gözlerin sadece bana böyle baksın, sadece benimle böyle gül istiyorum." Benim hissettiklerimi hissedebiliyor olması çok güzeldi...