Canım okurlarım yine ben geldiim. Söz verdiğim gibi salı günü attım bu bölümü ama sanırım haftada iki gün kesmiyor beni. Bu kitabı yazarken kendimi durduramıyorum ki durdurmama da gerek yok bence. O yüzden diyorum ki biz bölüm günlerimizi Salı-Cuma-Pazar yapalım.
Bu arada sizinle paylaştığım şarkılar bazen bölümle ilgili oluyor bazen olmuyor. Sadece çok sevdiğim ve hayran ola ola dinlediğim için sizinle paylaşıyorum. Umarım keyif alarak dinliyorsunuzdur sizler de. E o zaman yeter bu kadar gevezelik, hadi başlayalım bakalım Açi ve Çağrı cephesinde sular durulacak mı?
🖤🖤🖤
-BİRKAÇ GÜN SONRA-
Bugün Cumaydı ve dersler bitmiş prova için müzik odasına doğru ilerliyorduk hep birlikte. O günden beri Doğukan'la oturuyordum ve Çağrı bunu görmesiyle her gün inatla yanıma gelip dik dik bakıyordu. Alışmalıydı, alışmalıydık. Onun yanında bir kız görsen de böyle diyebilecek miydin acaba? Hah geldi yine. Ya sen benim düşmanım mısın? Ayrıca her türlü bunu söylerdim ben.
Ben iç sesimle kavga ederken kolumun dürtülmesiyle kendime geldim. "Efendim Doğukan?"
"Açelya geldik hadi girsene." Kafamı kaldırıp müzik odasının önünde olduğumuzu fark ettim. Kapının kolunu aşağıya doğru indirip içeriye girdim. Zeynep Hoca'yı görmemle gülümsedim. Yanımıza gelip bize sarılmasıyla gülümsemem genişledi. Herkes bir yere dağılmıştı, daha doğrusu işine odaklanmıştı. Biz de Sezen'le telefonlarımızdan şarkıların sözlerine bakıyorduk. Ezbere biliyordum hepsini fakat yine de üstüne geçmekte fayda vardı değil mi?
Zeynep Hoca yanımıza gelip "Kızlar neden böyle uğraşıyorsunuz ki, bakın burada sözler var." diyerek elimize birkaç kağıt tutuşturdu. "Sağ olun hocam." diyerek elimizdeki kağıtları incelemeye koyulduk.
"Çocuklar akorlar, notalar her şey tamamsa başlayalım." demesiyle herkes başıyla onayladı. Ben de ayağa kalkıp Çağrı'nın oturduğu sandalyenin yanındaki nota sehpasına elimdeki kağıtları koydum. Mikrofonu elime alıp hazır olduğumu belirten bir baş işareti yaptım.
2 saat süren yoğun bir provanın ardından Sezen, Damla, Ezgi, Can ve Çağrı'yla beraber bir kafede sohbet ediyorduk. Doğukan işi olduğu için kalamamıştı. Çağrı'nın da kalamamış olmasını tercih ederdim. Onunla göz göze gelmemek için bir savaş veriyordum kendimle. Düşüncelerimi öylece bırakıp arkadaşlarımın konuşmalarına odaklandım.
S: Dünyadan Açi'ye!
A: Dalmışım ya pardon.
D: Kızım sen son zamanlarda pek bir dalgınsın hayırdır?
A: Yorgunum biraz, biliyorsunuz.
Ç: Çok inatlaşıyorsun tabii, bünyen kaldırmıyor.
Allah'ım hala inat diyor ya. Bu çocuk aranıyor harbiden. "Gel beni kaşı." demediği kaldı bir.
A: Yok inat değildir o, hayal kırıklığı falandır. İnat olsa duramazsın.
Dememle Çağrı dışında hepimiz gülüşmeye başladık. Oysa pişmanlıkla bakıyordu gözlerimin içine. Pişmanlık... Defalarca pişman olduğunu söylemişti bu birkaç gün içerisinde. Ben de defalarca kovmuştum onu.
S: Eee Ezgi bu ikisinin durumu malum(bizi işaret ediyor), (Can ve Damla'yı işaret ediyor) diğer ikisi de oldu olacak zaten, benim de Allah'a şükür stabil bir ilişkim var; sen de mi boştasın be kızım?
E: Yani boşta olmaktan bir ilişkimin olmamasıysa evet sevgilim yok.
D: Nasıl olmaz ya şu güzelliğe bak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikayemiz (Düzenleniyor)
Literatura Feminina"Ellerinin üzerimde gezinmesini seviyorum. Bana dokunman kutsal bir şey sanki. Sadece bana değsin istiyorum parmakların, gözlerin sadece bana böyle baksın, sadece benimle böyle gül istiyorum." Benim hissettiklerimi hissedebiliyor olması çok güzeldi...