46

618 52 9
                                    

Derin ile birlikte Aylin'i uğurluyoruz. Hareket eden otobüsün arkasından el sallıyorum. Sonunda uzaklaştığında etrafıma bakınıyorum. Kimseyi göremeyince arkamda bekleyen Derin'e dönüyorum. Kollarını kavuşturmuş öylece dikiliyor.

"Nereye kayboldun?" diyerek gülüyorum. Keyfim yerinde bir şekilde yanına gidiyorum. "Ne yapmak istersin bugün? Sonunda ev müsait." Pek adetim olmayan bir şekilde yanağından makas alıyorum.

Derin buna pek tepki vermiyor. Koluma giriyor ve birlikte yürümeye başlıyoruz. "Fark etmez." diyor.

"Heyecanın gözlerimi yaşarttı doğrusu." diyorum alaycı bir şekilde. Derin belli belirsiz gülümsüyor. Keyfimi kaçıracak bir şeyler geleceğini seziyorum.
Dayanamayıp, "Bir şey olmuş. Ne oldu?" diyorum. Yürümeyi bırakıp onu da durduruyorum.

Derin bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi fazla düşünmeden cevap veriyor. "Dalga, Buket çok üzgün. Kaç gündür evde zombi gibi dolanıyor."
Devamında ne geleceğini az çok tahmin ediyorum. Yine de onu bölmeden sonuca varması için bekliyorum.
"Onu bu durumdan kurtarmak bizim görevimizmiş gibi hissediyorum." diye bitiriyor sözünü.

"Bu neden bizim görevimiz olsun ki?" diyorum. Derin sorduğum sorunun cevabı aşikarmış gibi bir süre yüzüme bakıyor. Sonra gerçekten anlamadığımı fark edince açıklıyor. "Çünkü ben Buket'in arkadaşıyım; sen de Aylin'in arkadaşısın. Aralarında ne varsa çözüme kavuşturalım bir an önce. Evden çıkarken bile yalan söyledim Dalga'yla buluşmaya gidiyorum diye."

"Aslında yalan değil." diyorum bakışlarımı bir problemi çözüyormuşçasına yukarı çevirerek.
Derin gözlerini deviriyor. Onu daha fazla sinir etmemek için ciddiyetimi geri getiriyorum.
"Ne yapmamı istiyorsun? Aylin'le konuştum. O da bu durumun farkında ve döndüğünde Buket'le konuşacak."

Derin tek kaşını kaldırarak ikna olmamış bir şekilde bana bakıyor.
"Bu iyi. Çünkü iyi ya da kötü bir sonuca varmasını istiyorum artık." diyor.

"Neden bana kızıyorsun?" diyorum kollarımı iki yana açarak. Derin ellerini kot ceketinin cebine sokup başka bir yöne bakıyor.

"Sevgilim... sana kızmıyorum." diyor sakin bir sesle.

"Kulağa öyle gelmiyor ama." diyorum.

Derin kendini savunmaya geçiyor. "Umurumda olan tek şey Buket'in durumu. Her gün onunla aynı evde uyansan sen de bu duruma göz yumamazdın." diyor.

İki gündür falan birlikte uyandıklarını belirtmemek için kendimi zor tutuyorum. Yine de Derin'i sinir etmemek adına bu konuyu boş verip diğer önemli detayı belirtiyorum. "Aylin'in de benzer sıkıntılar çekmediğini nereden biliyorsun? Buket senin arkadaşınsa Aylin de benim arkadaşım. Onun durumunun da çok iyi olduğunu söyleyemem."

Derin bu söylediğim üzerine yükseliyor. "O zaman sorun ne?" diyor yüzüme bakarak.

"Nereden bileyim?" diyorum. Gittikçe sinirlenerek yerdeki pet şişeye ayağımla vuruyorum. Şişe on metre uzakta torunlarıyla vedalaşan bir teyzenin ayağına çarpıyor. Teyze arkasını dönüp bana ölümcül bakışlar atıyor. Kızarıyorum ve gözlerimi teyzeden kaçırıp tekrar Derin'e çeviriyorum. Derin pozisyonunu koruyor ve yerde sabit bir noktaya bakıyor.

Konuşmaya niyetinin olmadığını anlayınca hızımı alamayıp devam ediyorum, "Sen değil miydin hiçbir şey yoktur abartıyorsun diyen? Şimdi gelmiş benden bir şeyler öğrenmeye çalışıyorsun. Ben de merak ediyorum sorunun ne olduğunu ama konuşmuyor işte. Kendimi, senin de söylediğin 'hiçbir şey yoktur' yalanına inandırmaya çalışıyorum."

Derin kafasını kaldırıp bana bakıyor.
"Kaç yıldır tanıyorsun onu?" Söylediklerimi hiçe sayan bu soru karşısında afallıyorum.

Derin'in ciddiyetini ölçmeye çalışıyorum. Nereye varacağını kestiremiyorum. Onun sakinliği bir süre sonra beni de sakinleştiriyor. Çünkü merakım sinirime galip geliyor. "Aylin'i mi? Mmm... on yıldır, belki daha fazla. Niye ki?"

"Ben Buket'i yaklaşık sekiz aydır tanıyorum. Sana yüz ifadesinden o gün neye canı sıkkın söyleyebilirim." diyor.

"Bu ne anlama geliyor?"

Derin susuyor. Böyle yapması beni sinir ediyor. "Seninki kadar özel yeteneklerim olmadığı için özür dilerim. İnsanların duygu ve düşüncelerini hemencecik yüzünden anlayamıyorum. Beni kötü bir arkadaş olmakla mı suçluyorsun?"

Derin tekrar sinirlendiğimi fark edip suyuma gitmeye çalışıyor. "Bebeğim... seni hiçbir şeyle suçlamıyorum. Sadece merak ediyorum. O geceden sonra illaki konuştunuz. Ben seni tanıyorum. Nedenini öğrenmeden bırakmazsın bu işin peşini."

Derin koluma girip yürümeye devam ediyor. Onu takip ediyorum.
Haklı olduğunu biliyorum. İyice canım sıkılıyor. Bir süre sessizce durağa yürüyoruz. Sonra durup minibüs beklemeye başlıyoruz.

Derin elini enseme götürüyor. Saçlarımla oynamaya başlıyor. İyice mayışıyorum.
Bana söylediklerini düşünüyorum. Başımı hafifçe arkaya doğru yatırarak güneşi yüzümde hissedecek pozisyonda duruyorum.
Gözlerimi kapatıyorum. Aklımdakileri toparlayarak sonunda söylüyorum.
"Kabul etmek istemiyorum ama sanırım sürekli onun etrafında olmakla ona zarar veriyorum, kafasını karıştırıyorum..."

Derin ensemdeki elini oynatmayı bırakıyor. Söylediğim şeyi nasıl karşıladığını görmek için gözlerimi açıp ona dönüyorum. Bana bile yeni gelen bu bilgiyi ortaya atmakla iyi mi ettim bilmiyorum.
Bir süre ciddi bir ifadeyle yüzümü inceliyor.

Sonunda,
"Buna emin misin?" diyebiliyor sadece.

Uzunca bir nefes veriyorum. Aldığım hava bana yetmiyor. Bu gerçeği Derin'e ama en çok da kendime itiraf etmek, sandığımdan daha zor oluyor.
Derin ensemdeki elini yavaşça çekip kollarını kavuşturuyor. Dudaklarını ısırarak düşünmeye başlıyor.

O böyle sustukça ben konuşmak gereği hissediyorum. "Ne yapmam gerek bilmiyorum." diyorum üzgün bir sesle.

Derin düşüncelerinden kurtulup çatık kaşlarla bana bakıyor. Bir şey söylemesini bekliyorum. Duygularını pek belli etmiyor ama huzursuz görünüyor.

"Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum." diyorum tekrar, daha ikna edici bir şekilde gözlerine bakarak.

Terliyorum ve nefes almakta güçlük çekiyorum. Neler olduğunu bilmiyorum ama bacaklarım titremeye başlıyor. Çevremdeki sesler boğuklaşıyor.

Derin bu durumu fark ediyor ve dudaklarını ısırmayı bırakıyor.
Beni kollarımdan tutup yere oturtuyor. "Dalga, iyi misin?" dediğini duyuyorum.

Başımı dizlerime yaslayıp ileri geri sallanmaya başlıyorum. Derin çantasından su çıkararak yüzüme çarpıyor.
Eliyle boynumdan tutup beni kendine çekiyor. Beni sakinleştirmek için sırtımı sıvazlıyor. Nefesimi düzene sokmam için bir süre o pozisyonda kalıp bekliyoruz.

Onun kalp atışını hissetmek beni biraz rahatlatıyor.

"Koca bir haftamız var. Birlikte düşünürüz." diyor sakinleştirici bir sesle.

Birkaç dakika sonra, gelen minibüse binip eve gidiyoruz.

Yol boyunca pek konuşmuyoruz.

Yol boyunca Derin elimi hiç bırakmıyor.

DERİN DALGA (G×G)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin