44.Bölüm: Geriye Kalan

4.4K 346 64
                                    

44.Bölüm: Geriye Kalan

Bulutların, güneşin önüne perde çektiği bir hava vardı o gün gökyüzünde. Yağmur yağmıyordu ama hafif serin bir rüzgar, arada esiyordu.

Oldukça kalabalıktı. Siyah renk adeta bir örtü gibi kaplamıştı her yanı. Duyan gelmişti. Gözlüklerin arkalarındaki simaları tanımak zor geliyordu.

Bir milattı o gün. Asla unutulmayacak ve hafızalara kazınacaktı. O andan sonra eskisi gibi olmayacaktı çoğu şey. Bir gecede uçup gitmişti ve geri gelmeyecekti.

Son ana kadar kabullenilememiş bir kaybın üzüntüsünü kara toprağın başında bekleyen adam içinde yaşıyordu.

Engel olamamıştı. En iyi bildiği şeyi, doğru olduğunu bildiği yoldan giderken başarılı olamamıştı. Verdiği sözü ölene kadar tutmaya kararlıydı ama kaderin önünde duramamıştı.

"Başınız sağ olsun..." yanına gelip elini sıkanlar bunu söylüyordu. Sanki acısını hafifletebilirmiş gibi, sanki gideni geri getirebilirmiş gibi bunu duymak her seferinde kanayan yarasına tuz basıyordu.

Neden herkes ona baş sağlığı diliyordu ki? Ölenin neyi oluyordu? Babası, amcası, dayısı, abisi hiç biri değildi. Herhangi bir kan bağı bulunmuyordu aralarında. Asıl akrabası olanlar cenazeye gelmeye bile tenezzül etmemişti. Gerçi gelseler de girmelerine izin vermezdi ya. Kendi elleriyle gencecik insanları mezara koyanlar, burada bulunmayı hak etmiyorlardı.

Bugün insanlar bilinen bir sona şahitlik ediyorlardı. Hepsinin ailesi, burada bulunan bulunmayan yüzlerce kişi daha toprağa koyulmadan öldürmüştü onları. Üzerlerini çizmişti.

Ve beklenen olmuş, o gün sonunda gelmişti.

"Günyüzü göremeden karnındakiyle göçüp gitti bu dünyadan garibim." demişti biri.

İnsanlar kendi aralarında konuşuyorlar, sanki çok merak ediliyormuş gibi bildiklerini birbirlerine aktarıyorlardı. Her ağızdan başka bir şey çıkıyordu.

"Yazık oldu ikisine de. Trafik kazası diyorlar ama kesin onlar yaptı! Bakın, hiç biri yok ortalıklarda!"

"Ağlamaktan helak oldu Dicle. Ayakta zor duruyordu. Az önce eve gönderdiler."

"Ona da yazık! Kendini suçlamaktan yedi bitirdi."

"Muhsin Hazar'a baksanıza! Bir günde on yıl yaşlandı dağ gibi adam."

"Eeee ne yapsın? En yakın arkadaşını da onun karısını da koruyamadı. Gerçi Karabeylerden kim kaçabilmiş ki bu zamana kadar? Bu kadar saklayabilmesi bile mucizeydi aslında."

"Ölüm emri verildi mi kaçamazsın işte bizim dünyamızda. Ya bugün ya yarın. Olmadı bir yıl sonra bir gün seni bulur, belki gecikir ama mutlaka bulur."

**

**

Melek

Ece'yi öyle görünce içim bir tuhaf olmuştu. Elim ayağım boşalmış, buz kesmiştim sanki.

Ne olmuştu? Neden olmuştu? Hiçbir şey anlamamıştım. Ortada büyük bir kaos olduğundan başka bir şey bilmiyordum.

Ellerim titrerken zar zor telefonda tuşladığım hastaneyi aramıştım. Evin adresini verip döndüğümde Uğur'un hala çaresizce karısına müdahalede bulunduğunu görmüştüm.

"Ece, benimle kal! Bana bak! Ece gözlerini kapatma." diye elinden geldiğince Ece'yi ayık tutmaya çalışıyordu. Ama Ece çok kötü görünüyordu. Rengi bembeyaz olmuştu. Bakışları gittikçe anlamsızlaşıyordu.

Güzel Taktik [Tamamlandı✔]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin