Ağrıyan ayaklarımı yok sayarak koltuktan kalktım. Dolaptan üstünde maça kızı sembolü olan kupayı aldım. Nescafe favori içeceğimdi. Özellikle soğuk ve dolunay olan gecelerde. Balkonda saatlerce oturur ve kendimi dinlendirirdim. Şarkı eşliğinde tabiki de.
Sıcak suyu da tozun üstüne ekleyip karıştırdım.
Ellerimin yanmaması için gri ceketimin kollarını çekiştirdim ve kupayı iki elimle sardım. Soğuk ellerimi yavaşça ısıtmaya başlamıştı.Mutfaktan çıkmış odama yürürken salonda annemle babamı dizi izlerken buldum. Annem önündeki tabağa dilimlediği elmaları babama bıçak ucunda uzatıyordu. Bu hallerine tebessüm edip yoluma devam ettim. Çalışma masamın üstüne kahvemi bıraktım. Odamda yatağımın yanında yerde duran aslanlı panduflarımı ayağıma geçirdim. Tekrar kahvemi alıp balkona çıktım.
Gökyüzü bulutsuzdu. Yıldızlar bütün ihtişamıyla gözlerimin önündeydi. Dolunayın ışığı balkona vuruyordu. Sandalyeye oturup önümdeki masaya kahvemi bıraktım. Cebimden telefonumu ve kulaklığımı çıkardım. Kulaklığın bir ucunu telefona diğer ucunu kulağıma takıp en sevdiğim şarkılardan birisi açtım.
Büyük bir kitap evinde çalışıyordum. Arkadaşım Başak'ın annesine aitti. Annemlere yük olmak istemediğim için yaklaşık iki yıldır çalışıyordum. Parası bana yetiyor hatta artıyordu bile. Kendi ayaklarım üstünde durmak hoşuma gidiyordu. Yirmi iki yaşındaydım. Gastronomi okumuştum. Ama maalesef ki yanlış seçim yapanlardandım.
Avukat olmak istediğime karar vermiştim. Ama baya geç kalmıştım maalesef ki. İkinci üniversite olarak hukuk fakültesini okumak istesemde maalesef ki teyzemin hastalığında dolayı ertelemiştim. Daha sonrada Başak'ın annesi yani Semra teyze Başak ile beraber kitap evinde çalışabileceğiniz söylemişti. Bende bu teklifini kabul etmiştim. İki yıldır param yettiği içinde üniversite konusunda birşey yapmamıştım.
Kitapları sevdiğim için severek yapıyordum işi. Boş zamanımda kitap okuyordum. Raflara düzenine göre kitap yerleştiriyordum. Başak ile yaptığımız anlaşmaya göre de birgün o birgün ben temizliğini yapıyorduk. Semra teyze arada yanımıza uğrayıp bize bakıyordu.
Babam emekli öğretmendi. Annem ise bazen yemek siparişleri alıyordu. Birbirlerini severek evlenmişlerdi. Tanışma hikayelerini yüzlerce kez anneme anlattırmıştım. Annemde sıkılmadan ne zaman istersem anlatmıştı.
Bende aynı onlar gibi aşık olmak istiyordum. Sıradan bir duygu ile kendimi kandırmak yerine yalnız kalmak her zaman tercihimdi.
Öyle bir devirdeydik ki aşk kavramını çok kirletmişlerdi. İğrenç ilişkiler çoğalmış saf sevgi olan ilişkiler ise azalmıştı. Bu beni üzüyordu.
Yunan mitolojisinde insanlar yaratıldığında dört kollu, dört bacaklı, bir kafada iki ayrı yüze sahip ve tek ruha sahip çok güçlü yaratıklarmış. Kendi kendilerine yetebildikleri ve çok güçlü oldukları için her türlü taşkınlığı yapar, tanrıları onurlandırmayı ihmal ederlermiş.
Bir gün Zeus bu olanlara çok sinirlenmiş ve insanları ortadan ikiye bölmüş. Bir taraf erkek, diğer taraf kadın olmuş. İkiye bölünen parçalar o kadar korkmuşlar ki birbirlerine sarılmışlar.
Tanrılar bu işin böyle olmayacağını düşünüp, bedenleri bir çuvaldan yıldız bırakır gibi karmakarışık bir düzen içinde uzayın sonsuzluğuda ki dünyanın farklı yerlerine serpmişler. İşte o gün bu gündür yarım olan parçalar, tamamlanmak için diğer yarılarını arar olmuşlar. Bulduklarında tek bir ruh olup, tanrıların onları tekrar cennetine alması için..
Ruh eşi kavramı bu efsaneye dayanıyormuş. İşte bende ruh eşimi bulmak istiyordum.
🌑
Saatlerce müzik dinledikten sonra uykum geldiği için içeri girmiştim. Sıcak bir duş alıp yatmak istiyordum. Üstümdekileri kirli sepetine atıp sıcak suyun büyüsüne bıraktım kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
ChickLitAres & Ayda "Çünkü herkes herşeyi bilmek zorunda değil." - O bana sarılmış, ben ona sığınmıştım. - Eğer bazı şeyleri akışına bırakmazsan sana acı verir. Kendine acı çektirme. - Ona sarılmaya çok çok ihtiyacım vardı. "Ve her saniye daha da çok yarala...