"Hala büyümemişsin Zeynep. Büyü. Büyüt kendini." dediğinde durulmuştum. Sözleri canımı acıtıyordu. Ne daha deminki gibi bir gülümseme nede alay vardı yüzümde. "Belkide sadece beraber büyümek istemişimdir." Sesim güçsüz de olsa ona ulaşmıştı. Adem elması hareket ettiğinden anlamıştım. "Ben büyüdüm Zeynep. Tekrar çocukluğuma dönmem imkansız. Sana bir tavsiye sende büyü. Büyü ki bu şımarık halinden vazgeç. Dünya senin etrafında dönmüyor. Gerçeklerle yüzleş." dedi ve oturduğu yerden hızla ayağa kalktı. Yüzümde gezen bakışları bir cam kırığı gibi batsada bu cam değil can kırığıydı. Biz bir imkansızdık. "Özür dilerim Eylül. " Arkasını dönüp yürümeye başladı. Bir kez olsun arkasında bıraktığı enkaza dönüpte bakmadı. Biliyordum bakarsa gidemezdi. Yüzümde gülümseme oluşsada yaşlarda hızla akıyordu. Belki son kez sarılmamıştı ama çocukluğumuzu unutmamıştı. O koptu sandığım bağlar kopmamış sadece gevşemişti. O bana değil çocukluğumuza sarılmıştı. "Sen büyümedin Bera'm. Sadece zorunda kaldın. Seni seviyorum Bera'm." Onun aksine bu yaz gecesinde gökyüzüne fısıldamıştım. Eylül ve Bera'nın hala yaşadığı o gökyüzüne bakarken gülümserken fısıldamıştım.