16

3.9K 319 296
                                    

Malfoy Malikanesinin kapıları çaldığında hiç beklemedikleri bir ziyaretçi ev cini tarafından içeri kabul edildi. Zira gelen kişi, evin hanımıyla aynı haneye, Black Hanesi'ne mensuptu. Sirius'un ağır adımlarla takip ettiği ev cini ev sahiplerine haber verdi. "Bay Black geldi."

Narcissia, kucağında tuttuğu Draco'yu bilinçsizce yanındaki ev cinine, Dobby'e, uzattı. Ayağa kalktığında Sirius'un kucağındaki kişiyi daha iyi görebilmişti, yüzü bembeyazdı. Yüzü gibi bembeyaz bir elbise giydirilmişti üzerine. Tek bakışta bedeninin artık katılaştığı anlaşılıyordu.

Narcissia'nın feryadı Malikaneyi doldurdu. "Eleanor!!" Cissi yere yığıldı. Soylu bir hanımefendiye hiç yakışmayan bir şekilde haykırarak ağlamaya başladı. "Eleanor.... Eleanor..."

Lucius ise donup kalmıştı. Sevdiği bir aile dostunu kaybetmenin yanı sıra yüzüne vuran gerçek dehşete kapılmasına sebep olmuştu. Eleanor Black ölmüştü. Karanlık Lordun kadını, sevdiği kadın, çocuğunun annesi ölmüştü. Çocuğunun annesi... Eleanor'un üzerinde duran kundaklanmış küçük bebeği o zaman fark etti. Tek bakışta anlaşılıyordu ki, o da yaşamıyordu. Lordun oğlu yaşamıyordu.

Şimdi onları Karanlık Lordun gazabından kim kurtaracaktı? Hayır, dünyayı Karanlık Lordun dehşetinden kim kurtaracaktı?

Lucius, çocukluğundan beri pek iletişime geçmediği adama doğru yürüdü. Bebeği alıp ev cinine verdi. Eleanor'u adamın kucağından alıp koltuğun üzerine yatırdı. "Lordu çağırmamız gerekiyor. Canına değer veriyorsan git buradan." diye tısladı. Karısının aynı gecede bir kuzenini daha kaybetmesini istememişti.

Narcissia kocasının sözlerini duyunca Sirius'un yakasına yapıştı. "Onu neden korumadın? O senin ablan bunu ona yapmalarına nasıl izin verdin?"

"Ona hiç bir şey yapmadılar. Hiç bir şey yemedi. Yalvarmama rağmen yemedi. Veriteserium içmekten korkuyordu. Onun sırlarını açığa çıkarmaktan korkuyordu. Onu korumak için kendisinin ve bebeğinin hayatını ortaya koydu. Açlıktan, yorgunluktan ve stresten doğum başladı. Ne o ne bebek bunu atlatamadı."

"O zaman onun kaçmasını sağlamalıydın! Onu bize geri göndermeliydin!" diye bağırdı Narcissia.

"Bilemedim. Böyle olacağını tahmin edemedim." dedi Sirius göz yaşlarıyla.

"Git!" diye bağırdı Narcissia. "Lord seni burada görürse seni öldürmesi bir saniyesini bile almaz. Git! Hemen!"

Sirius son kez Eleanor'a bakıp evden koşarak çıktı. Lucius ise birazdan yaşanacaklardan korkmasına rağmen Karanlık Lorda işaret gönderdi. Karanlık Lordun, Malfoy Malikanesi'ne cisimlenmesi saniyeler bile sürmedi.

Karanlık Lord önce Lucius'u gördü. Ardından onun baktığı noktayı... Eleanor koltuğun üzerinde yatıyordu. Sanki uyuyormuş gibi.... Ancak bembeyaz teni uyumadığını ilan ediyordu.

"Eleanor...." diye mırıldandı önce. "Hayır... Yo... Olamaz...." Eleanor'a doğru koştu ve onu sarstı. "Eleanor, küçüğüm, hadi aç gözlerini..." diye fısıldadı. Onu uyandırmak istedi. Uyuyor olmasını istedi. Gözlerini açmasını istedi. Ancak gerçeği kabullenmesi çok uzun sürmedi. "Elenaor!!!" diye haykırdı. Sadece haykırmadı, ayrıca sahip olduğu sihri serbest bıraktı. Şok dalgasının etkisiyle Lucius ve Narcissia yere düşerken Malikanenin camları patladı.

Karanlık Lord, sihrini geri çekmedi. Tüm sihri vücudunun etrafında bir fırtına gibi dolaşıyordu. Saçları sanki rüzgarın altındaymışcasına havalanıyordu. Eleanor'u kucağına aldı. O zaman olması gerekenden daha hafif olduğunu fark etti. Karnının birkaç gün önce olduğu kadar büyük ve yuvarlak olmadığını da...

Gözlerini Malfoy salonunda gezdirdiğinde ev cinin kucağındaki bebeği gördü. Tek bakışta annesiyle aynı sonu paylaştığını anlamıştı. Olduğu yerde sarsıldı. Bir adım geri atarak güçlükle ayakta kaldı. Onu ayakta tutan şey etrafında dolaşan sihir gücüydü. Gözlerini kapattı, derince nefes verdi.

Sessizce ama keskin bir şekilde söyledi. "Bebeği ver Lucius."

Lucius, ilk kez Karanlık Lord'dan bu kadar çok korkmuştu. Onun ne kadar güçlü olduğunu biliyordu ancak ilk kez sihirsel gücünü iliklerine kadar hissetmişti. Emrini hemen yerine getirdi. Tıpkı Sirius'un Eleanor'u getirdiği gibi, bebeği Eleanor'un üzerine dikkatlice bıraktı. Karanlık Lord, ortadan kayboldu, cisimlenmişti.

**

Karanlık Lord, Fuji Dağı'nın tepesine cisimlenmişti. Tepe kısımları her daim soğuk ve karlıydı. Sihirsel gücü olmasa dağın zirvesinde üzerindeki kıyafetlerle durması imkansız olurdu. Soğuk rüzgar yüzüne çarpıyor, saçlarını uçuruyordu. Beyaz karların arasında kırmızı gözleri ve simsiyah kıyafetleriyle göze çarpıyordu.

Dağa tırmanmaya karar verip zirveye çıkma başarısını elde etmiş birkaç muggle birden bire ortaya çıkmış bu adama merakla gözlerini dikmişti. Tırmanışın ardından serap mı görüyorlardı? Ancak serap çölde olurdu.

Karanlık Lord, asasını tembellikle çıkardı, özellikle bugün karşısına çıktıkları için çok şansızlardı. "Avada Kedavra" Güldü ve onlar kaçışırken, büyüyü hepsi yere düşene dek iki kez daha tekrarladı. Bir el hareketiyle cesetleri Fuji'den aşağı süpürdü.

Zirvenin tam ortasında durdu. Bir elinde taşıdığı kül kavanozunu son kez açıp içindeki külleri inceledi, ailesinden geriye kalanların hepsi bu kavanozun içindeydi. Oğlu ve kadını.... Gözlerini kapadı ve yeniden açtı. Yaşaran gözlerinden bir damla yaş akmasına izin veremezdi. Bu dünya onun göz yaşlarını değil, intikamını hak ediyordu. "Eleanor... Alex..." diye mırıldandı. "Sizi benden alan bu dünyanın huzur içinde dönmesine izin veremem. Ben, bu dünyayı yok edeceğim."

Kavanozu eğdi, küller yavaşça kara karışırken söyledi. "Elveda küçüğüm... Elveda oğlum... Huzur içinde yatın. Zira yaşayanların huzur içinde yatmadığından emin olacağım."

Sihir etrafında çatırdadı. Ayaklarının altından başlayarak Fuji'nin tepesi buz tuttu. Böylece bir daha hiç bir muggle Fuji'ye tırmanmaya cesaret edemeyecekti. Burası, ailesinin huzurla yatacağı yer olacaktı.

**

Sirius, James'ın kucağındaki küçük bebeğin başını hafifçe, çok hafif okşadı. Bebek ona bakıyordu. Zümrüt yeşili gözleri ilk günkü kadar canlı ve güzeldi. "Ona iyi bakacaksınız, değil mi çatalak?" diye sordu.

"Elbette patiayak, elbette bakacağız. Harry artık bizim oğlumuz."

Sirius can dostunun gözlerine baktı, yutkundu. "Benden onu korumamı istedi. Son arzusu buydu. Onu koruyamazsam öldüğümde onun yüzüne bakamam."

"Onu koruyacaksın Sirius, bu yüzden onun vaftiz babası bile oldun."

"Onu korumalıyım çünkü ben onun diğer isteğini yerine getiremedim. Onu babasına götürmemi istemişti."

James, bebeği tek koluyla tutarken onun omzunu tuttu. "Bu isteği nasıl yerine getirebilirdin? Masum bir bebeğin o canavar tarafından kirletilmesine göz yumamazdın. Sirius sen doğru olanı yaptın. Kendini Eleanor için kötü hissedebilirsin ama ben ve Lily sana bir teşekkür borçluyuz. Harry olmasaydı, kaybımızı nasıl atlatırdık? Onun boşluğunu dolduramaz. Ancak Harry, bizim neşemiz oldu."

"Bunun için bana değil, Dumbledore'a teşekkür etmelisin. Kucağımda küçük bir bebekle kalakalmış ve ne yapacağımı bilmiyorken Dumbledore'un teklifi hepimizi kurtardı. Sen bana bir teşekkür borçlu değilsin, asıl ben sana özür borçluyum. Bebeğiniz... bebeğinizi onlara teslim ettim." Sirius, James ve Lily'nin ölü bebeklerinden ayrılırken nasıl ağladığını ömrünün sonuna kadar unutamazdı.

James başını olumsuz anlamda salladı. "Dumbledore haklıydı. Bu yapmamız gereken bir fedakarlıktı. Başka türlü onu ikna edemezdik. Harry'nin peşine düşerdi. Harry'nin güvenliği için bu gerekliydi."

Sirius gülümsedi. "Teşekkür ederim James, onu evlat edindiğiniz için çok teşekkür ederim." dedi ve bebeğin başını bir kez daha okşadı.

Yazar notu: Böylece kitabın ana konusuna giriş yapmış bulunuyoruz. Sevgili okuyucular, kendinizi hazırlayın. Asıl hikaye şimdi başlıyor. Umarım sizde devamı için benim kadar heyecanlısınızdır.

Marvolo RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin