38

4.4K 345 188
                                    

Azkaban... Büyücülerin korkulu rüyası... Gardiyanlarının ruh emicilerden oluştuğu hapishane. Bir kez girdiğinde çıkmanın neredeyse imkansız olduğu, kaçmanın tamamen imkansız olduğu hapishane... Dünya üzerinde sanki evine geri dönecekmiş gibi Azkaban'a gideceğini söyleyebilen tek kişiydi Karanlık Lord. Elbette hapishane ziyaretçi kabul etmiyor değildi, bakanlığın bir dizi prosedüründen geçerek Azkaban ziyaret edilebiliyordu. Ancak tarihin görmüş olduğu en karanlık, en kötücül Karanlık Lord prosedürlere uyacak değildi ya.

Azkaban'ın bölgesine cisimlendi, Anti cisimlenme ve güçlü koruma duvarlarının hemen dışında gökyzünde asılı duruyordu. Görkemli ve tehlikeli hapishaneye tepeden bakıyordu. O an için, hangisi daha tehlikeliydi, tartışılırdı doğrusu... Her zamanki fırtınalı denizin ortasında, öfkeli dalgalarla savaşan hapishane mi yoksa birikmiş tüm öfkesiyle hapishanenin üstünde duran Lord mu?

Büyücü hapishanesinin duvarlarına çarpan dalgaları izledi, bir süre. Ardından ellerini koruma kalkanına uzatarak, kalkanı kaldırmak için büyüye başladı. Kalkan ilk tepki olarak saydam varlığını belli etti. Adeta ben buradayım, beni geçemezsin diyordu. Ancak rakibi sıradan bir büyücü değildi. Yaklaşık on saniye sonra kalkan çatırdamaya başladı. Kırılmalar ve çatlaklar kendini belli etti. Çok sevdiği asası yanında olsaydı, kalkanı kaldırması birkaç saniyesini bile almazdı. Ancak Lucius'a görünüp onunla yüzleşerek vakit kaybetmeyecek kadar acelesi vardı. Bir an önce gerçekleri öğrenmeliydi. Alex onu bekliyordu.

Sonunda kalkanda geçebileceği kadar bir boşluk oluşturmayı başardı. Kalkanı geçtiği anda, çatlak ardından tekrar kapanmıştı. Şimdi hapishanenin duvarlarındaki korumayı aşmak zorundaydı. Koruma kalkanlarının en güçlü olduğu yer, en zayıf olması beklenen pencerelerdi. Bu yüzden pencerelere saldırmak yerine doğrudan duvara saldırdı. Kırmızı gözleri, etrafında uçuşan sihir günün etkisiyle dolunayın altında parladı. Geçebileceği büyüklükte taş yığını içeri doğru patladı.

İçeri adımını atar atmaz hapishane kalkanının kendini yenileme özelliğiyle yıktığı duvar tekrar sağlamlaşmıştı. Girdiği hücre boş sayılırdı, bir iskeletten başka bir şey yoktu. Hücrenin kapısını basitçe bir parmak şıklatmasıyla açtı. Demir parmaklıkları ileri ittirdiğinde onları gördü, hapishane gardiyanlarını...

Siyah kukuletalarıyla bir başkası için korkutucu olabilirlerdi ancak onun için sıradan karanlık yaratıklardan farksızdı. Onları alaylı bir sırıtmayla karşıladı. Bir düzine kadar ruh emici, bu yabancı taze kanın, etrafını sarmıştı ilgiyle. Ancak ruhuna dokunmaya çalıştıkları anda sıcak bir ateşe dokunmuşlar gibi panikle geri çekildiler. Karşılarındaki kişi karanlığın efendisiydi...

Ruh emiciler hücrelerin kenarlarında sıraya dizilip onun için yolu açtı. Karanlık Lord, görünmezlik tılsımını üzerine yerleştirdi. Mahkumların onu tanıyabileceğinden değildi, hiç bir elit ölüm yiyeni burada değildi. Sadece... ruh emicilerin arasında rahatlıkla yürüyen birini görmek onlar için fazla dehşet verici olurdu. Azkaban'ın sakinlerine acımıştı.

Sirius Black, tabelalı hücrenin önünde durdu. Ancak içerideki bir insan değil, yerde öylece uzanan bir köpekti. Onu görünce hatırladı, Sirius Black de tıpkı eski dostu Peter Pettigrew gibi bir animagustu. Büyüyü sessizce yaptı: Sersemlet.

**

Sirius Black uyandığında son 10 yıldır barındığı hücresinde değildi. İlk başta farkı anlayamamıştı. Zira bulunduğu yer onun köhne, boğucu, karanlık hücresinden farklı değildi. İnsan formuna dönüşmüş olmasaydı, bir tuhaflık olduğunu anlamazdı bile. Bir çatırdama sesi duydu ve daha önce fark etmediği önündeki odunlar alev aldı. Böylece onu gördü. Bir adam ateşin diğer tarafında oturmuş ellerini ateşe uzatmış ısıtıyordu. Başı hafifçe ateşe eğikti dolayısıyla kırmızı alevler yüzünü aydınlatmasına rağmen gözlerini göremiyordu.

Marvolo RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin