70

3K 320 186
                                    

Harry öylece kalakaldı. Büyük Salon'daki bütün gözlerin ona çevrilmiş olduğunun farkındaydı. Afallamıştı. Gerçekten afallamıştı. Adını kadahe atmanın yolunu bildiğini söylemesine rağmen gerçekten adını atmamıştı. Daha önce de söylediği gibi, turnuva zahmetliydi!

Kimse alkışlamadı. Salonu kızgın anların sesini andıran bir vızıldama kaplamaya başlamıştı; bazı öğrenciler, yerinde donakalmış olan Harry'yi iyice görebilmek için ayağa kalkıyordu.

Baştaki masada Profesör McGonagall da ayağa kalkmış ve Ludo Bagman'la Profesör Karkaroff'un yanından hızla geçerek derhal Profesör Dumbledore'un kulağına bir şeyler fısıldamaya başlamıştı. Kulağını ona yaklaştırmış dinleyen Dumbledore'un kaşları hafifçe çatıktı. Kaşları çatık olan tek kişi o değildi, Gilderoy Lockhart'ın -Karanlık Lord- yüzünde oldukça rahatsız edici bir ifade vardı. Kaşları o kadar çatıktı ki, ona bakmak bile korkutucuydu ancak kalabalığın dikkati onun yerine tek bir kişinin üzerindeydi, Harry Potter...

Harry, Draco'ya döndü. "Adını sen koymadın, koymadığını biliyorum." dedi Draco. Yüzüne bakması yetmişti. Harry değildi. Bunu duymak Harry'i bir anda rahatlatmıştı. Tüm gerginliği bir anda geçti ve gülümsedi.

Yüzüne kendine güvenen bir gülümseme oturttu çünkü kendine güveniyordu. Slytherin masasından kalktı, duruşu dikti, adımları ne yavaş ne hızlıydı. Slytherin ve Gryffindor masasının arasındaki koridordan geçerek yüce masaya ilerledi. Tüm gözlerin onun üzerinde olduğunu biliyordu, insanların ona bakarak fısdaştığını biliyordu ama umurunda değildi.

Neredeyse kahkaha atacaktı. Turnuvanın zahmetli olduğu doğruydu ama... içinden bir ses farklı olacağını sölüyordu. Biri ya da birileri turnuvayı onun için zevkli hale getirmişti. Gözleri baş şüpheli ile kesişti, Albus Dumbledore...

Dumbledore'un yanına vardı. "Evet... içeri geç, Harry..." dedi Dumbledore. Gülümsemiyordu.

Harry yüce masaya bir göz attı. Gilderoy Lockhart ile yani babasıyla göz göze geldi. Onu hiç bu kadar öfkeli görmemişti. Yamuk bir şekilde gülümsedi. Daha sonra onu sakinleştirmek zorundaydı. Aslında... asasını çıkarıp Dumbledore'u öldürmediğine göre sakin sayılırdı.

Gözlerini masada kaydırdı. Remus masanın en sonunda oturuyordu. Harry'ye her zamanki gibi göz kırpmadı, el sallamadı, selam vermedi. Tamamen afallamış görünüyordu. Ayrıca endişli. Harry yanından geçerken herkes gibi o da bakmakla yetindi.

Harry, Büyük Salon'dan çıkınca, cadıların ve büyücülerin resimleriyle bezeli daha küçük bir odada buldu kendini. Odanın öbür ucundaki şöminede alev alev yanan bir ateş vardı.

İçeri girdiğinde portrelerdeki yüzler dönüp ona baktılar. Buruşuk yüzlü bir cadının, resminin çerçevesinden dışarı fırlayıp, bitişiğindeki ayı balığı bıyıklı büyücünün resmine girdiğini gördü. Yaşlı cadı büyücünün kulağına bir şeyler fısıldamaya koyuldu.

Viktor Krum, Cedric Diggory ve Fleur Delacour ateşin çevresinde toplanmışlardı. Düşünceli duran Krum şömineye yaslanmıştı, diğer ikisinden biraz ötedeydi. Cedric ellerini arkasında kavuşturmuş, ateşe bakıyordu. Harry içeri girince Fleur Dleacour dönüp baktı ve uzun, gümüş rengi saçlarını arkaya attı.

"Ne var?" dedi. "Salona dönmemizi mi istiyorlar?"

Harry'nin haber getirmeye geldiğini sanmıştı. Harry hafif bir kahkaha attı. "Bir haberci baykuş değilim."

Arkasından telaşlı ayak sesleri geldi ve Ludo Bagman içeri girdi. Harry'yi kolundan tutup öne çekti. "Olağanüstü!" diye mırıldandı, Harry'nin kolunu sıkarak. "Kesinlikle olağanüstü! Baylar... bayan..." diye ekledi, şömineye yaklaşıp diğerlerine hitap ederek. "İnanılmaz gibi görünebilir ama dördüncü Üç Büyücü Şampiyonunu takdim ederim!"

Marvolo RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin